in

Sevgili dost’a

Sevgili Dost

Artık dost diye değil, “Sevgili dost” diye sesleneceğim sana. Uzunca düşündüm: “Sayın dost” mu, “Sevgili dost” mu? Saygı mı yoksa sevgi mi? Sevgide karar kıldım. Çünkü saygınlığın seninle, sevilmen benimle ilgiliydi. Hala öyle, hep öyle olacak…

Masamda ders notları ve çay, camdan gelen detone erkek sesi, aklımda sen… Bugün yaşam üstüne yazacağım sevgili dost. Bizim yaşam dediğimiz, ömür diye bahsettiğimiz süre zarfına değineceğim. Ayaklarım yere değmediğinden, tam ciddiyeti sağlayamıyorum. Affına sığınarak başlamak istiyorum.

Yaşam… “Doğumdan ölüme kadar geçen süre.” diye tanımlamış TDK. Güvenirim bilirsin lakin sorgulamaktan da geri kalacak değilim. Ya yaşam dediğimiz süre aslında ölümse… Ömrü altmış yıl  görünen bir insanı ele alalım. Ya altmış yılda ölüyorsa; yani ölmeye başladıktan sonra süreç altmış yıl sürüyorsa… Aslında yaşamımızı, ömrümüzü değil de ölürken geçen zamanımızı kısaltıyorsak? Kendimizi kandırıyoruz belki de sevgili dost. “Altmış yılda sadece ‘ölüm’ eylemini başardı.” denmesin diye korkumuzdan; ölüm yirmi bir gram diyoruz.

Hep ölümden bahsetmeyeceğim tabi zira yaşamaya aşığım. Yaşamak demeye de dilim varmıyor aslında. Adını koyamadığım on dokuz yıllık süreçten söz ediyorum. Ara ara yaşam diyeceğim, kafan karışmasın, sen anla.

Düşüncenin ikinci ihtimali ise yaşam üstüne… Bu ihtimal inancıma da daha uygun. Çevremdeki sözde normallerin “Bu kız da bi değişik.” demelerini değiştirmeyecek tabi ama en azından sorgulamanın, düşünmenin hazzına ereceğim yine. Uzatmıyorum konuya geliyorum. Az önce altmış yılı olan birinden bahsetmiştim. Yaşam diye söz ettiğimiz bu ltmış yıl  ya o kişinin doğum süresiyse ve biz henüz doğmamışsak; yani genel tabirle ölmemişsek… Bazılarımızın doğumu acılı, bazılarımızın kolay; bazılarımızın uzun, bazılarımızın kısa sürüyor olamaz mı? Kısa sürede yirmi bir gram eksilenler şanslıdır belki de? Sahi, herkesin ruhu yirmi bir gram mıdır? Yoksa ruhsuzun tekiyle mi deney yaptı McDougall? Ya da tüm ruhumuz ciğerlerimizdeki 210 cc hava mı?

Kafamdaki soruları cevapladığımda seninle de tanışmış olmak umuduyla… Tanımak isimden fazlasıdır unutma. İyi kal sevgili dost…

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Ayşegül KARAKURT

Çayı, kitapları, çocukları ve Eskişehir'i seven bir Ege kızı...

Bir cevap yazın

yorumlar

  1. Sadece yorum yapmak istiyorum. Eleştirmek için sizin hayatınızı ve düşüncelerinizin bir çoğunu bilmem gerekir. Ne yazık ki Türkiye’de yaşam 15 ila 16,17 yıl sonrasında sonlanır. (Küçük Prens’i okumuşsanız eminim beni daha iyi anlayacaksınızdır.)
    Yazı dili olarak anlatımız anlaşılabilecek bir şekilde. Pek yazı türü değil de duygularınıza daha özen gösterdiğinizi düşünerek yazı dili hakkında ancak bunları diyeceğim.
    Lakin merak etmeyiniz… Size değişik ismini veya sıfatını kullananları kulaklarınız pek duymasın. Emin olun bir gün her insan oturup düşündüğünde ‘yaşamı, yaşamını’ soracaktır kendine. O zaman gelince o kişilerde bu duygu karmaşasını yaşayacaktır…
    Umarım sorularınızın cevaplarını bulursunuz, sevgilerle…

    • Yazmayı hazırlanarak değil, bir anda yapanlardanım. “Yazdım, yazmasam ağlayacaktım.” dizesindeki gibi… Bir ilaç olarak yazıyorum, son demimde-dayanamayacak noktaya geldiğimde- dolayısıyla duygu yoğunluğu durumunda silgi kullanmaya karşıyım. Yazım yanlışlarımı bile düzeltmeden yazdığımdandır ki “Silgi kullanmayan yazar” a çıktı adım. Kıymetli yorumun için teşekkürler, sevdiğim bir yazarın yorumu gerçekten mutlu etti. 🙂