in

Simülasyon

Acaba hiç doğmuş olmasaydık dünyada, Türkiye’de, yaşadığımız ilde, ilçede, köyde en önemlisi de ailemizde ne eksik olurdu acaba?
Keşke doğmadan önce önümüze bir simülasyon koyulsa ve doğar isen insanlığa ya da dünyaya bu olacak denilse. O zaman kaç kişi doğmayı seçer acaba?

Benim önüme konulan simülasyon da; Babam telefon saati ile irkilip küfür ederek uyanıp saate baktığında hızlıca kalkıp üstünü giyip kahvaltı yapmayı boşver bazen lavaboya gitme fırsatı bile olmuyordu. Köşede ki simitçiden bir simit alıp koşarak arabaya yetişmeye çalışıyor. Simitçi ise ailesinin bir ekmek parası kazanmak için 2 saat önce kalkmış ve soğukta simit satmaya çalışıyordu. Sonunda babam nefes nefese kalarak kendini arabaya atıyor ve zar zor bir şekilde işe yetişiyor. Her zamanki gibi rutin şeylerle uğraşmaya başlar ve mesai saatinin bitmesini bekliyor. Mesai saati bittikten sonra eve gidip diğer gün yine aynı hayata devam. Annemde de aynı hayat fakat annemde iş yoğunluğu yetmiyor bir de akşam gelirken üstüne bir de ev işleri biniyor. Tabi şehirlerde yaşan insanlar için durum böyle sürüyor ben şehirde doğacağım için simülasyonda daha çok oraları takip ediyorum. Gözüm bazen diğer yerlere ilişiyor örneğin sokakta yaşayan çocuklara orada hayat daha zor sadece karın tokluğuna yaşıyorlar biri çöpten ekmek topluyor, diğeri karnını doyurmak için ekmek çalıyor, bir diğer taraftan sadece hareket eden bir kağıt arabası görünüyor. Ben bunları takip etmeye başladığımda doğacağım yerin simülasyonlarını kaçırmaya başlamıştım. İnsanoğlu bencil bir varlıktır diğerlerinin hayatlarını sadece izlemekle kalıyor ve kısa bir süre sonra unutuyor ben de daha doğmadan unuttum bile kendi hayatıma döndüm.

Bir yerde gülme ve eğlenme diğer tarafta ağlama ve feryat sesleri geliyordu. Bu ne dedim. “ düğün ve yas” denildi. İkisi bir arada ve yine insanoğlunun bencilliği geldi aklıma. Düğün ve yas birkaç gün sürdü ve insanlar dağıldı, herkes her zamanki hayatına devam etmeye başladı yine herkes işe… Mutluluk ve mutsuzluk ikisi de geçiciymiş demek dedim içimden.
Ve daha daha başka hayatlar… İnsanoğlu olduğum için bende de bencillik var…” tamam tamam bu kadar yeter” dedim. Çünkü belli bir yerden sonra her şey monoton olmaya başlamıştı. Doğduğumdan sonraki hayat geçmiştik.

Anne ve babamın beni dünyaya getirme gibi bir gayeleri yoktu. Ama ben anneme hamile kaldım ve bir hastane de sağlık personelinde elinde ağlayarak doğdum. Yavaş yavaş büyüyerek ailemin konuştuğu dili konuşmaya başladım. Tabi büyüme zamanlarında aileme çok yük oldum. Sonra bir ilkokula kaydettiler ve okul kıyafetleri falan derken kendimi okul sıralarında otururken buldum. Ben arka sıralarda oturmak istiyordum ama hoca boyum kısa olduğu için beni ön sıraya oturtmuştu. Babam ve annem de ben doğmadan önceki gibi işlerine gidip geliyorlardı. Sonra lise, üniversite derken kendimi anne babam gibi sabah çalar saat ile kalkıp işe zar zor yetişme telaşında buldum.

“Doğduğum zaman hiçbir şeyi kendim seçemeyeceğim mi?” dedim. Hayatın bu dediler…
“BEN DOĞMAK İSTEMİYORUM” dedim. Ama doğdum…

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Tuncay Akın

ktü-harita müh.
psikoloji ve felsefeye meraklı
çok okur ve çok düşünür, biraz da melankolik....

Bir cevap yazın

Bir Yorum