in

Son Bakış!

2011 yılının 30 Haziran günün öğleni inmiştim bir Kastamonu otogarına. Memleketimde deprem olduğu için ailem çadırda kalıyordu. Ben de bir iki haftamı çadırda geçirdim. Deprem korkutuyordu. Yaz okuluna gitmemin daha doğru olacağına karar vermiştim.

İndiğimde sadece iki defa gerçekçi gördüğüm biri alacaktı beni, otobüs otogara girmeye başlayınca gözlerim onu arıyordu ve gördü. Çalıştığı için mesleki üniformayla gelmiş, herkesin içinde seçiliyordu da zaten. İndim mavi gözleriyle hoş geldin diyerek elini belime sardığı yanağıma koyduğu öpücüğü hiç unutamam. O an mavi kurdele şeklindeki küpelerimin güzel olduğunu söyleyerek beni gülümsetmişti. Kalacak yerim olmadığı için bir süre onda kalabileceğimi söylemişti. Eve gittik eşyalarımı bıraktım. O da işe gidecekti. Beni almaya gelmek için izin almıştı. Evini anahtarlarını bana teslim edip gitti. Akşam işten geldi dışarı çıktık. Vaktimiz güzel geçiyordu. Bana yatağını vermiş kendisi diğer odada koltukta yatıyor, bazen benim yatmam gerektiğini söylüyordum ama mutluydu bu durumdan.

Bir gün yine kahvaltı yaptıktan sonra bilgisayarda komik yazılar okuyor, hiç gülmediğim için bana sihirbazlık numaraları yapıyor, ben buna gülmeyince daha da deli oluyordu sonra belki hayatımda hiç gülmemiş gibi kahkaya boğuldum. Kağıtları yapma çabası beni öyle eğlendirmişti ki gülmekten ağladım. O gün gece yine yatağıma geçtim arkadaşı gelmişti. Biraz içmiş eve geçmek istememişti beraber misafir odasında kalacaklardı. İkisinde iyi geceler diyerek kendi odama geçip uyudum. Gece gerçekten beni korkutan bir rüyayla uyandım zaten her an deprem olacakmış oluyormuş hissi beni bunaltmış iyice psikolojim bozulmuştu. Nezaketten odaya da gidemiyorum öbür odadan aradım. Sağ olsun hemen geldi. Benim gözler şişmiş ağlıyorum. Sakinleştirmek için çaba gösteriyor, uyumamı istiyordu. Yatağın soluna kıvrıldım ve öylece uyumuş kalmışım. Sabah kalktığımda yanımda obur tarafına dönüp uyumuş rahatsız olurum diye hiç kıpırdamamış biri duruyordu. Aşık olmuştum.

Günler günleri kovaladı mutluyduk arkadaşlarıyla tanışıyor akşamları dışarı çıkıyorduk. Ta ki o gün kahvaltı yaptığımız masada evden gitmemi söyleyip benden ayrıldığını söyleyinceye kadar. Ciğerim solmuştu nefes alamıyordum bir yandan tutamadığım gözyaşlarımı tutmaya çalışıyor neden olduğunu soruyor beynimin uyuşmasının geçmesini bekliyordum. Anlamsızdı her şey bir hışımla eşyalarımı topladım ve beni arkadaşımın evine bırakmasını izledim. Eve gelince fotoğraf makinesinin bende kaldığını söylemek için aradım ve evine gittim. Kapının önünde bekledik paşamı ama nasıl sinirli ve moralim bozuk anlatamam. Her neyse paşazademiz geldi alışveriş yapmaya gitmiş bir sürü yeni şeyler almış poşetler yüreğime saplandı.

İçeri girdim tekrar ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ağlamaktan kendimden geçmiştim. Neden?

Gerçekten sevdiğimi anlamıştım o an bu evden gitmek istemiyordum. Yalvardım ömrümde kimseye yalvarmadım ben o gün ona yalvardım. Gözlerimin yaşları onun umurunda bile değildi..

Sonra dayanamadı insafa mı geldi bilmiyorum. “tamam yaz okulun bitinceye kadar ayrılmayacağız kalabilirsin ama yaz okulu dönüşün de beni tanımayacaksın ve gözlerine baktığımda beni sevdiğini bile hissetmeyeceğim” dedi mıh gibi unutmam bu cümleyi hala aklımda.

Her neyse ağlaya ağlaya kaldım o gece orada umurunda bile değildim aslında. Ben evde hüngür hüngür ağlarken arkadaşlarıyla dışarı çıkan birinden ne beklenir ki. Sabah oldu uyandım. Yatağın ucuna oturdum benim burada ne işim var diye sordum kendime, hayatın anlamını sorguluyor dünkü yaşadığım ezikliğin içinde daha da eziliyordum..

Çık git diyordu içimden bir ses canım yanıyor içim eriyordu hayatımda kendimi bu kadar kötü hissetmemiştim. Yürek yanması bu muydu diye soruyordum kendime. Gözlerim ağlamaktan açılmıyordu.

Güçlü olma zamanı gelmişti. Kalktım bir güzel kahvaltımı yaptım bulaşıkları da bıraktım hınç alıyorum ya kendimce içimdeki şeytan evin eşyalarını kullanılmaz hale getirmem için dürtüyordu içim yanıyordu eşyaları yaksam ne faydaydı. Son kalan bir kaç eşyamı alıp çektim kapıyı çıktım evden.  O zamanlar telefonlarda internet yok tabii. Gittim bir internet kafeye Facebook’uma girdim paşamızın kendi yaptığı ilişki durumunu kaldırdım. o anda paşa mesaj atıyor uyandın beni niye aramıyorsun diye ben de İstanbul’da olan yakın bir arkadaşımla konuşmuş kötüysen gel kafan dağılır teklifini kabul etmiştim.. Söyledim ben İstanbul’a gidiyorum istediğin gibi çıkıyorum hayatından. Sildim her yerden.

İstanbul’dayım arkadaşımla vakit geçiriyorum daha iyi olmaya çalışıyor yüreğimin ezikliğini kapatmaya çalIşıyor yara bandı yapıyorum onu bunu şunu. Akşam civarı telefonum çaldı arayan bu.

Hayırdır dedim açtım telefonu. Ben istanbul’dayım diye söylendi, ne alaka olmuş acaba diye içimden geçirirken, evde kalan bir kaç parça eşyam olduğunu onları yıkadığını Kastamonu’ya geçince vereceğini söyledi aklı sıra vicdan rahatlatıyordu paşa..

Cevabım sert olmuş eşyaları çöpe atabileceğini artık yüzünü görmek istemediğimi belirterek telefonu kapattım ama yüreğim sızlıyor gözyaşlarımı zor tutuyordum. Sesini özlemişim.

3 gün geçti ben Kastamonu’ya geri dönmüş arkadaşımla Safranbolu’ya gezmeye gitmiştim. Oturduğum yer batıyordu kalbim batıyordu. Her şey huzursuzdu bir damla içim hafifler mi umuduyla oradan oraya geçiyordum Hıdırlık tepesinde kendimi rahatlatmaya hayata devam edeceğimi kendime inandırıyor idim.

Telefonum çaldı arayan arkadaşıydı. Ben o gün telefonu kapattıktan sonra paşa içmiş ve kalp krizi geçirmiş 2 gün yoğun bakımda kalmış benimle konuşmak istiyormuş.

Kelimeler boğazımda düğümlendi kalbimin kırıklığıyla vicdanım çorba olmuş içimdeki sevgi yaşadığına seviniyordu.

Sonra neler mi oldu? Bugün bunları hatırlamak yetti.

Tarihi eser gibi hissediyorum kendimi şimdi. Topraklarımdan çalınıp dünyanın bir başka köşesinde hiç ait olmadığım olamayacağım yerde özenle saklanıp izleniyorum seviliyorum.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Turuncu Yazar

Written by Elif Nimet Gülseren

çoklu üniversite öğrencisi yeni dünyada yerini almaya çalışan insan

Bir cevap yazın

Bir Yorum