in

Ziyan’ın Senfonisi

Bugün ruhumun fonunda “bir kız bana emmi dedi” var. Karacaoğlandan. Koskoca yiğide emmi deyip sakallarını cımbızla yoldurmalık yapmışlar. Ayıp!
Bu fon iki gündür var aslında kafamda. Kulaklarıma özel ziyafet düzenlemek, kendimi şımartmak falan benim işim değil. İstiyorum ki tüm kulaklar dinlesin. Dinletiyorum da zira. Esra dinlerken emmi kısmına gülüyor. Fakat bu sabah nihayet “iki gündür anlayamadığım bir şey var, Karacaoğlan’ın derdi ne?” diye sordu. Şöyle bir güldüm, şöyle bir gülmek nedir bilirsin. Dedim “bu adamın derdi bir değil sen boşver”

Dün okudum “mutsuzluk şiirle oyalanan o çocukların işi, şairlerin işi, şu balıkçıların şoförlerin işi. Senin mutsuz olmaya hakkın yok!”
Lan dedim dönüp kendime “mutsuzluk savaşın işi mutsuz olmaya hakkım yok!” savaş mıyım ben? Gülme. Mümkün.

Bu ızdırabı seviyorum.

Birsen Tezer geçiyor Karacaoğlan’ın yerine. Balıkesir. “seni sevdiğimdendir gelirim ben bu yere” diyor. “nereye gidiyorsam seni sevdiğimden” diyecektim oysa ben.
Bu kadın sevememiş, gelecek zamanda konuştuğumdan sevmiş değilim ben de. Bu kadar farklı insanlar da hala aynı yerde durabiliyor. Bir arpa boyu sevememişler… Buradaki sevememişler adlaşmış sıfat, fiil, fiilimsi, hatta insan, gözlenebilir evren, çok ötesine gidelim kozmos. Ne varsa sığdırdım işte içine… Bir kelimeye koca evren tıkıştırılabiliyor. Bir insan olarak ben mi sığmayacağım onlardan birine. Acizim. Küçüğüm. Her bir kelimeye dahiliyetim çok kolay.

Bir arpa boyu sevememişler…

Yazarken çalma listesi Neşet Baba’nın “cahildim dünyanın rengine kandım” ına rast gelseydi çok başka şeyler yazardı bu eller. Bahtım da pek yaver değil.
Bohemliğimi de bir çalma listemin olmaması kanıtlıyor.

Bu sarhoşluğu seviyorum yine de.

Canım bağlantı kesiliyor bir ara, dağlar bilir derken susuyor Tezer. Bir sessizlik, hiç böyle olmamıştım daha evvel. Ne dünüm ne bugünüm ne yarınım var.
Oysa kızlara “mutluluk ne dündedir ne yarında, varsa bugündedir yoksa da yoktur” diyen de bendim. Mutluluk peşinden koşulacak, üzerine düşünülecek bir şey değil demek istemiştim. Projelerine ve bitirme tezlerine bağladılar meseleyi, sonuç olarak bugün de mutsuzlar.

Hiç böyle olmamıştım diyorsam olmamışımdır. Böyle sessiz sakin kendi çaresizliğinde, böyle olmamıştım diyorsam olmamışımdır.
Ezenleri ve tüm kibirleri yenmek isterdim, de hangi sıfatla?

Sayın Mevlana, seni yanlış anladığım için üzgünüm. Ben göründüğüm gibi olmamayı insanları dumur etmeyi seven bir israfım galiba ve tam şu anda senin diyarındayım.
Oysa bazı insanlar öyle bağlı ki buraya… S. Hoca mesela..
“Konya” diyor “insanı ya bir sıtma gibi yakalar, kendi alemine taşır yahut ona sonuna kadar yabancı kalırsınız”
Yabancı bile değilim ben. Söylenişiyle, yazılışıyla, hissedilişiyle, kökeniyle ve tam anlamıyla bir foreign’im ben. FOREIGN!
“Ha o kadar yabancısın yani?” demeniz gerekiyor bu kısımda, söylediklerim onun içindi.

S. hoca “hocam, niye her şeyi açıklayarak ziyan ediyorsun?” dedi. Desin. Ziyan bir insan olduğumu anlaması için açıklama yapmama gerek kalmadı diye sevindim. Desin. Ziyanım. Haksız mı?

Ervah-ı Ezel’den bir tıngırtı: “herkes dosta yazmış arzuhalini benimkini ürüzgara yazmışlar” bunu ders notlarımın arasına karaladığım günlerin birinde, Z. yazdığım bu tıngırtıyı okumuş, ürüzgara kısmının üstünü çizmiş, yerine kendi adını yazmıştı. Arzuhalim ona olmalıydı onca.
Şimdi, Z. kim?
Cevabı çok uzun. Kimlikleri yüreklerinin iyiliklerince kaliteli insanlar var hayatımda. Oysa benim adıma uyarlansa bu soru tek cevap olurdu: ziyan.
S. Hoca herkesten evvel anladı bunu.

Üzgünüm sayın Mevlana. Göründüğü gibi olmayan bir ziyanım ben. Üstelik tam da burada. Senin yanında. Konya’da.
Bu çelişkiyi seviyorum yine de.
Adem’in Havva’sı ben olsaydım. Bu işe en başından dahil olsaydım yani, Havva herkesin ziyan bildiği kadın olurdu. Tanımlar değişir ve ciltler sıralardı bir tutunamayanlar çıkarmak için Oğuz Atay. Hatta ömrünün sonuna dek cahil olduğunu bilmeden kanardı bu dünyaya Neşet Baba. Onur diye bir kelime olmazdı ben Havva olsam. Bekiroğlu’nun sonsuzluk hecesinde tek bir kelime olurdu o da ziyan olurdu, yeterdi beni anlatmaya…

Bu boşunalığı seviyorum yine de.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote

Bir cevap yazın