in ,

Katharina Grosse :”Sınır görmüyorum”

Bayan Grosse, bir ressam olarak ilk ne zaman tuvalin dışında düşünmeye başladınız?
Hiçbir zaman boyanmış sanat eserlerinin tuvalle sınırlı olduğunu düşünmedim. Her zaman çok boyutlu oldu. Öğrenciyken bile resim yaptığımda oldukça organik bir biçimde farklı yüzeyleri ve objeleri boyadım, sonra farklı şeyler ekledim. Çocukken birçok sayfayı birbirine tuturur, tümseğin tepesine volkanlar çizerdim ve bunun için müzik çalardım. Her zaman için bir aktivitenin durmadığını, bunun yerine hayatınızın başka bir alanına gittiğini ve başka bir şeye dönüştüğünü düşündüm.

This Drove My Mother Up The Wall 2017
This Drove My Mother Up The Wall (2017), Andy Keate’in fotoğrafları.

Öyleyse asla yüzeyi ya da nesneyi limit olarak görmediniz?
Özellikle dünyaya dair düşündüğümü hatırladığım şey sınırları ihlal edebilmekti. Galerilere gittiğim zaman sadece resimlere bakmıyordum, bir sürü şeye bakıyordum. Sonra bunun gibi bir gözlemin insan tarihi boyunca sürdüğünü fark ettim. Gidip mağara resimlerini görürseniz, örneğin, mağaranın kendisinin resmin önemli bir parçası olduğunu fark edersiniz. Bu sadece oraya çizilmiş bir kaplumbağayla ilgili değil. Yani hayır, sınır görmüyorum.

aynı adlı eser andy keate nin fotoğrafı
This Drove My Mother Up The Wall (2017), Andy Keate’in fotoğrafları.

Bu sizin kendi işleriniz için doğru mu yoksa sanata gelince kendinizi bir şekilde kısıtlamak zorunda mısınız?
Bu gerçekten iyi bir soru. Sanırım bu sınırlama sorularıyla en sık akademik bir tartışmaya katılınca karşılaşıyorum: “Ama eser hiçbir şeyi temsil etmiyor – neden?”

aynı isimli eser aynı kişinin fotoğrafı
This Drove My Mother Up The Wall (2017), Andy Keate’in fotoğrafları.

Ve normalde nasıl yanıtlıyorsunuz?
Örneğin, ilk sprey resmim oldukça yeşil barındırıyordu ve bir ağacın yapraklarını temsil edip etmediğini merak ettim. Bu iyi bir çağrışım mı veya bunu istemiyor muyum? Ve eğer istemiyorsam bundan nasıl kaçınabilirim? Ve birkaç iş sonrası bu soruların aslında sınırlayıcı olduğunun farkına vardım. Bu yaklaşımlar sınırlandırıcı – yeteneklerimi değil ama felsefi düşüncenin belirli alanlarını kavramaya çalışan akademik tartışmayı sınırlandırıyor.

Bu pozitif bir farkındalık gibi gözüküyor. Bu, böyle tartışmalar tarafından kısıtlanmadığınızda size daha fazla ifade özgürlüğünü bağışlıyor mu?
Bu ikisinin beraber var olabileceğini düşündüğüm bir an vardı. Ama sonra kendi sürecimi tanıdıkça ikisinin fazla bir şey paylaşmadığını fark ettim, düşüncemin gelişimi ve teorik düşüncenin gelişimi. İkisinin düşünmenin oldukça farklı alanlarından geldiklerini anlamak önemli. Eserlerimin bazı yönlerden teoriden etkilendiğini gerçekten düşünüyorum, ama kendi aktivitemden aldığım geri bildirim eserlerimi oldukça farklı bir şekilde etkiliyor. Felsefeye dahil olduğunuzda bu şekilde bir geri dönüt aldığınızı düşünmüyorum – yine de üzerinde düşünüyorum elbette, o alandan gelmediğim için.

Eğer kullandığınız renkler temsili çağrışım içermiyorlarsa, örneğin, hangilerini seçeceğinize nasıl karar veriyorsunuz?
Renk seçimi her zaman etrafında başka neler olduğuyla ilgili, renkler yalnızca başka şeylerle ilişkili olarak belirli bir şekilde gözükür. Ama bir hiyerarşi yok. Moru seviyorum, mesela, ama her şey mor olduğundan değil. Renk seçimi bir mekanı öylesine çok yönlü bir şekilde genişletebilir. Herhangi bir yöne herhangi bir anda dönebilir. Renk size çok yakın gelir çünkü büyütülmüştür, yani yapay olarak kazanmış. Yani size sesin ulaşacağı gibi ulaşır ya da bir kokunun, örneğin, bir tadın ulaşabileceği gibi. Renk gerçekten çok şeyi değiştirebilir. Renk atopiktir.

“Renk en büyüleyici yüzey değiştiricisidir. Belirli bir mekanda bulunma zorunluluğuna sahip
değildir. Renk her yerde belirebilir. ”

Ne demek istiyorsunuz?
Bir limon maviye boyanmışsa, mesela, limonlara dair tüm deneyimleriniz tamamen değişebilir. Rengin en büyüleyici yüzey değiştiricisi olduğunu düşünüyorum. Belirli bir mekanda bulunma zorunluluğuna sahip değil. Renk her yerde belirebilir.

Ayrıca bu yüzden mi duvarlarda ve tavanlarda sprey boya tekniğini kullanmaya başladınız? Mekanı renk belirsin diye genişletebilmek için mi?
Bir tanesinde, evet. Diğeri ise bir mekanda çok daha hızlı hareket ettiğiniz için. Sadece erişim alanınızı genişletmiyorsunuz, aynı zamanda inanılmaz derecede de hızlısınız. Ayrıca, boya kutusu tekrar tekrar devam edebileceğimden çok fazla boya taşıyor. Sonra, yüzeyin heykel gibi engelleriyle karşılaştığınızda beklemeden üzerlerinden geçebiliyorsunuz çünkü yüzeye doğrudan dokunmuyorsunuz.

Dış mekanlarda çalışmak nasıl bir şey? Apaçık ki hava durumu ya da ne olursa olsun eseri etkileyecek çevre gibi faktörler var.
Çevrenizin kontrolü ile kendiliğinizden yapmanın birbiriyle ilişkisi olduğunu düşünmüyorum. Eserlerimin, bütün bu elementlerin aynı seviyede olduğu temeline dayandığını düşünüyorum: renk, boya, zaman, insanlar, kendim, araçlar, rüzgar… Hepsi aynı deneysel alanın parçası. Net olduğum şeyler – renkler, araçlar ve durum – başlangıç noktası oldu. Ve bununla nereye ulaşmaya çalıştığııma dair bir fikrim var. Bunlar oldukça net bir biçimde kontrol edilen şeyler. Ama sonra detaylar – daha fazla yağmurun olup olmayışı, bir damla az veya rüzgarın biraz daha güçlü olup olmayışı – bunların kontrol edilebileceğine inanmıyorum. İlginç olmazdı.

Rockaway Fort Tilden New York 2016
Rockaway! Fort Tilden, New York (2016), Pablo Enriquez tarafından çekildi.

Yani o büyük çaptaki projelerinizin, kumsaldaki terk edilmiş bir evin tümünü sprey boyayla boyadığınız Rockaway! gibi, sonunda nasıl gözükeceğini bilmiyor muydunuz?
Bunlar söylediğiniz gibi çok büyük çaplı projeler ve her zaman yaşadıkları farklı aşamalara sahipler. Mekana başlamadan önce küçük çaplı bir modelini boyuyorum. Daha sonra büyük çapta karar vermeme yardımcı olması için mümkün olan, çok ve farklı bakış açısı topluyorum. Mesela, Rockaway’in bulunduğu Fort Tilden’deki rüzgar bir gün çok çok güçlü olsa, buna farklı bir biçimde yaklaşırdım. Veya renk değişimi gerekli olsaydı ya da bir kırmızı daha fazla katılaşsa – veya bütün bunlar aynı anda değişiyor olsa!

Photo by Pablo Enriquez
Rockaway! Fort Tilden, New York (2016), Pablo Enriquez tarafından çekildi.

Bu açıdan bakıldığında güven de önemli bir faktör mü?
Doğru, kendinize harika olacağını söylemek için ihtiyaç duyduğunuzla aynı güven bu. Orada yüz galon red boyayla duruyorsunuz ve büyün o insanlar hazır, herkes “Aman Tanrım.” diye düşünüyor. Üzerinde çalıştınız, yapmayı istediniz ama hala “Korkunç bir şekilde kötü gidemez miydi?” diye düşünüyorsunuz. Bu gerçekten emin olmanız gereken tek şey: hiçbir şey kötü sonuçlanamaz. Bütün her şeyi harika fikirler ya da akıllıca hareketlerle batıramazsınız. Eksiksiz güvenin canalıcı unsur olduğunu düşünüyorum.

Kaynak
Kapak fotoğrafının kaynağı

What do you think?

1 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Ece Uyumaz

1995 yılında İstanbul'da doğdum. Halen İstanbul'da yaşamaktayım. İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Resim, edebiyat, tiyatro, çeviri ve yabancı dil alanlarıyla ilgileniyorum.

Bir cevap yazın