in

Önce İnsan’lık’

Bugünlerde Dünya hayatı biz insanlar için fazla karışık hale gelmiştir. Basit yaşayıştan, çoklu ve komplike hayata evrilişimiz bizleri yorucu rutinine almıştır. Bu rutinin yanı sıra başarı ve gelişim için birçok açık ve gizli savaşın ortasında kalmış durumdayız. Bu kargaşanın ortasında bir durup düşünürsek; neden tüm insanlık beraber gelişmiyor? Bu yazımda bahsettiğim ilk temel sorudan başlayacağız.
İnsanoğlu kas ve sinir sisteminden oluşan vücut yapısına sahiptir. Bu yapı birçok hormon ve beyin gibi sırrı hala çözülememiş yapılardan meydana gelmektedir. İnsanoğlunun vücudu hem içgüdü hem de sonradan öğrenilen duygusal ve teknik yetilere hakimdir. İlk sorumuz; neden insanlık beraber gelişmiyor? İdi. Bunun cevabını durup kendinize sormanızı isterim. Neden bazen en yakınınız için düşmanlık hissedersiniz? Bebeklik ve çocukluk döneminize baktığınızda bu duyguyu hissedebiliyor muydunuz? Benim fikrimce hayır. İnsanlar; düşmanlık, canlı bir varlığı öldürme gibi yetileri sonradan öğrenir. Peki, eğer siz düşmanlık kavramının bulunmadığı bir yerde gözünüzü açsaydınız işler nasıl gelişirdi? Düşmanlığı bilmez ve hayatınızın kalanında yer vermezdiniz. Temel sebep budur. Bize öğretilenler gibi yaşıyor olmamızdır. Hayatın içinden bir örnek verecek olursam; siyah ve beyaz insanlar olarak dünyada uzun bir süre çifte standartlı hayat düzeni hakim olmuştur. Peki, bu siyah-beyaz ayrım tablosunu bizim gözlerimizin önüne koyan kim veya nedir? Eğer bizlere bu renklerin Dünya için zenginlik olduğu öğretilseydi kölelik tablosu oluşur muydu? İnsanlık sonradan öğretilen ayrımcı bakış açısı içinde yol almaya devam ederse hiçbir zaman birlikte gelişememekle beraber ırklarını tehlikeye sürükleyeceklerdir.
Biz İnsan toplumu koca bir galakside şuan bildiğimiz kadarıyla tek gelişmekte olan uygarlığız. Fakat hala bir gezegen olarak değil, toplumların içindeki ırklar halinde; yani tek tek gelişmeyi deniyoruz. Birlik ve beraberlik olgusunu temelden kazanmamız dileğiyle…

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Elçin Karakaya

Bir cevap yazın