in

Sahi hoş mu geldim benliğim?

Benliğim dile gelmiş olmalı!

#karantinagünleri’nde izole bir şekilde evdeyken dedim ki “Yaz kızım, seni yazmak kurtaracak!” Çünkü benliğim artık içime sığamayacak kadar doldu taştı. Anlatmak, anlatmak ve anlatmak istiyordu. Anlatacak çok şeyi vardı ve fakat anlatacak kimsesi kalmadı. Beni yazmak paklardı. Geldim, birkaç not bırakacağım, buralarda takılacağım ve sonra bir gün gideceğim. Ama nereye giderim bilmiyorum.. Belki bir gün bir balona atlar da uzaya giderim. Dünyayı uzaktan uzaktan izlerim. İnsanların yaptıklarına, söylediklerine hayret eder; “İyi ki dünyada değilim de izliyorum öylece..” diye düşünürüm büyük ihtimalle.

Kiminle konuşsam mutsuz, kiminle konuşsam umutsuz sevgili okur. Bu mutsuzluk – umutsuzluk bugünlere özgü de bir şey değil bence. Karşımdaki insanın gözlerine baktığımda sessiz yardım çığlıklarını duyuyorum, bana uzanan hayali ellerini görüyorum sanki. Öyle ya gözler anlaşılmak için ilk adım diyoruz hep. Ve fakat öyle değil sevgili okur. Gözler anlatmak için ilk adım.. Anlatmak ve anlaşılmak; mutsuz yahut umutsuz insanın tek gayesi, geleceğe yönelik tek adımı, tek bir nefes alışı..

Ve fakat üzülme sevgili okur! Bugünlerde geçecek elbet; güzel günler güneş gibi doğacak ilerleyen zamanda. Hani her sabah gecenin gündüze döndüğü bir an vardır. Böyle baktıkça için içine sığmaz, sanki doğan güneş senin içine doğuyormuş gibi; senin için doğuyormuş gibi hissedersin. Böyle uçan balonlar midenden kalbine yükseliyormuş gibi olur.. İşte güzel günlerde doğan güneş gibi senin için doğacak; uçan balonlar yine kalbine yükselecek. Sen sadece sabret. Kendini dinle bugünlerde, kendini daha çok tanı, kendini daha çok sev! Her şey sevmekle başlar çünkü. Sevdikçe güzelleşirsin; güzelleştikçe sever ve sevilirsin.

Kendine dikkat et sevgili okur. Sen, herkesten ve her şeyden önemlisin. Çünkü sen var oldukça dünya güzel bir yer olacak! Sen var oldukça sevgi çoğalacak!

Hoşça kal! Mutlu kal!

@thenurcii iftiharla sunar!

What do you think?

4 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Nurcan Hıdır

Bir cevap yazın