in

GEL

Buraya neden geleceksin?

Bak canımın içi , ölüler fotoğraflarda daha iyi gülümserler.

Duvarlarımda ölülerin fotoğrafları var.

Cemal Süreya, Cahit Zarifoğlu, Nazım Hikmet, Turgut Uyar, Atilla İlhan…

En çok da annemin.

Ve sen benden seni anlamamı umut ediyorsun.

Umut benim için mum ateşiyle sigaramı tutuşturmaktan başka bir şey değil ki.

Ateşi çakmakta görmeyi sevmeyenlerin öyküsüne değineceğim şimdi , olay yanlış yerlere gidecek.

Burası neresi senin haberin var mı ?

Yalnızlığı, kalemi güçlülerce yerden yere vurulan bir kadının odası.

Burada sandığın gibi modaya uygun kıyafetlerle dolu bir dolap yok, zamanla birikmiş kıyafet yığınları var.

Kapağı kayıp bir sürü parfüm şişesi var hem de ozonun feryadına inat.

Toka takmayı sevmem, bana göre emperyalizmin işi o da.

Amaçsız bir pazar yerinden ibaret takıcılar tokacılar.

Saçlarım rüzgara selam verip yüzümün kıyısına düşmeyecekse ne diye o kadar uzasınlar ?

Yahut her an bir yere takılıp dağılacak olan bir bileklik beni neden esir tutsun ki onca saat ?

Saat demişken bir tane vardı onun da pili bitti, kordonu koptu.

Kıyamam ben hediyelere bilirsin.

Yatağımın altındaki kolide saklıyorum onu da.

Zamanımı çalıyordu zaten benden.

Sürekli gözüm saatteyken gönül rahatlığıyla mutsuz olamıyordum , boşver.

Neredeyse iyi oldu diyeceğim bak.

Tırnaklarımdaki renk cümbüşü de rahatsız etmiştir beni hep.

Bana bende eğreti durmayacak olan lazım gelmiştir.

Kendi tenimde bana yabancı gelecekse lüzumu yok ojenin de.

Ama aseton vardır çekmecelerime iyi bak, ara sıra kapağını açıp rutubet kokusunu bastırıyorum.

Ne diye gelecekmişsin ?

Dünyadan sıyrılan en önemli kangren bölgelerinden birisi burası.

Bir kere küllükten beter bu oda.

Ve durmadan fonda çalan bir sürü hüzünlü şarkının bana acıman için sana iyi bir sebep vermesi mümkün.

Anlatmamı mı istiyorsun ? Peki.

En kötü olayı ne bu odanın biliyor musun ?

Burada ben dahil kimse birini öpmedi mesela.

Burada bir tenin pervazından ilerisine geçilmedi.

Bir adam günün yorgunluğuyla çoraplarını yatağının kenarına atmadı.

Ama ben yaptım!

Kilitleyip kapımı çıplak uyuduğumda oldu yatağımda.

Hiç uyanmamayı dilediğim sabahlar da oldu.

Sabah olsun artık diye uyumadığım da.

Buraya neden geleceksin?

Tüm bunları sana anlatıyorum diye mi ?

İyileştirileceğime olan inancından mı ?

Yoksa anlatmadıklarımı dinlemek ister misin ?

Bir şeyler daha söyleyeyim o zaman.

Misafiri çok olur bu odanın.

Bir üçlü koltuk bir de tek kişilik yatak.

Birinde bir çift.

Birinde ben.

Onlar tek kişilik yatağa girer girmez uyurlarken , ben üçlü koltuğu açıp içine girdiğimde kendimi yatakta kaybediyorum.

Mesele onların birlikte uyuması değil, bak yanlış anlama.

Mesele benim yalnız uyuyamıyor olmam.

Seni anlamamı istiyorsun ya, peki sen beni anlıyor musun ?

Bak saat 03:20.

Uykun gelmiş olmasın?

Sen beni fazla mı önemsedin acaba şu hayatta?

Yoksa ben mi kıymet bilmedim , bilmem ki.

Her ne olduysa olmuş zamanında.

Ben unutup unutmadığımı bile düşünmüyorum.

Haksızlığımı biliyorum lakin.

Adil olmadığımı ve savurup attığımı biliyorum.

İnsanın insanları sevdiği yeri kesip atması zor oluyor işte.

Benden olanı alıp gidenlerin ardından, beni bunca yarım bırakanın ardından ne kadar kaldım bilmiyorum ki.

Sen buraya ne için geleceksin ?

Beni sevmek için mi ?

Beni görmek için mi ?

Gelmek için mi geleceksin , gitmek için mi ?

Sana karşı dürüst olmaya çalışıyorum.

Bak!

İyi olmak bana yaramıyor.

Ben çabuk seviniyorum, çabuk mutlu oluyorum.

Bu sana fazla deyip alıyorlar elimden gerek yok.

Herkes mutlu olacak dünyası değil burası.

Bana böyle iyi.

Hem ben bazen şikayet de ediyorum duvardaki resimlere…

Geçenlerde yaktım sigaramı yine mumla , geçtim karşılarına.

”Can kenarı yolculuklarımıza pusu kurdular, bizi yol kenarına atıp gittiler Cemal abi”  dedim, gözümün içine uzun uzun baktı, ben de O’na baktım. Uzanıp başımı okşadı usulca.

Sonra dönüp ”Hele mecbur olanlar, meçhul oldular abi” dedim , Atilla abi beni pek takmadı.

”Tavanı kadar sokağın, dibi kadar cehennemin derken sokağımızı başımıza yıktılar, yüreğimizi cehenneme çevirdiler Nazım abi’’ dedim o mavi gözlere , toparlandı biraz çarpık bir gülümsemeyle bir öğüt verdi;

”İçimde mis kokulu
kızıl bir gül gibi duruyor zaman’’

”Bu zaman dediğin içimizde duruyor dışımızda sapıtıyor abi” demekten kendimi alamadım.

Patlatıp kahkahayı ’’Sessiz ol şair duymasın’’ dedi.

Bir süre daha düşünürken Cahit abinin naif sesinden bir sitem duyduk.

”Koşullar ağırdı ama ben seni o zamanlarda da seviyordum’’ diye söyleniyormuş meğer.

Ağzımı dahi açmadım O’na , bir şey diyemedim çünkü.

Vazifemiz yutkunmaktı o an, topluca boğazımızda düğümlenen ne varsa indirmeye çalıştık yavaşça.

Güneşin ağardığını gören Turgut abi de ”Göğe bakalım” dedi.

”Abi” dedim ”Bunlar gökyüzüne de nazar değdirler’’

Şimdi de sen gelirsen düzenim bozulur, sürgün ederler beni başka odalara.

Memleket hasreti gibi küllüğe çevirdiğim odamı özlerim ben.

Açtırma kapılarımı yorgunum işte.

İlle de geleceksen buraya, bütün bunları bilerek gel.

Beni görmek için, iyileştirmek için, sevmek için değil.

Bu olanı biteni , bu bana olanları bölüşmek için gel.

Bu abiler ne diyor dinlemek için gel.

 

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Turuncu Yazar

Written by Meltem Dobur

Bir cevap yazın