in

Şalvar davası

Eril, TDK’ye göre; “Bazı dillerde erkek cinsten sayılan (kelime), müzekker.” olarak karşımıza çıkıyor. Yani erkek cinsine diğer bir anlamda eril diyoruz. Bugün erillik yalnızca cinsiyet olarak değil, toplumsal kurumlarda ve alanlarda karşımıza çıkabiliyor. Toplumu oluşturan en küçük yapı birimi olan aileyi temel alacak olursak; baskın olan eril dilin çocukları daha çekirdekten nasıl hâkimiyeti altına aldığını görüyoruz. Bu durum sadece erkek çocuklarını değil, kız çocuklarını da kapsar. Peki, kökleri uzun zaman öncesine kadar dayanan bu eril dil ne şekilde karşımıza çıkıyor? Aslan oğlum/aslan kızım, delikanlı/delikanlı kız, adam gibi adam/adam gibi kız, erkektir yapar/kız çocuğu yapar mı hiç öyle şey? vb. gibi kullandığımız dile sakız gibi yapışan ve kalıplaşmış, ayrıca kişisel bir çaba gösterilmeden de lügatten silemeyeceğimiz gerçeğiyle karşımıza çıkıyor. Günümüzde eril dilin baskın olduğu su götürmez bir gerçektir. Ve adeta mavi gökyüzü gibi her yerimizi sarmış durumdadır. Özellikle kendi ülkemizde yaşanan kadın cinayetlerinin sayısındaki artış, şiddet, istismar, taciz ve tecavüz gibi birçok olayın temelinde baskın olan eril dil yatmaktadır. Ataerkil bir toplum olma durumu, erilliğin bir nedenidir. “Bilindiği üzere ataerkillik, erkek otoritesine dayanan bir tür toplumsal örgütlenme düzenidir. Bu düzenin temelini erkeğin üstünlüğü fikri oluşturur. Erkeğin üstünlüğü ilkesi etrafında toplumun kültürü, âdetleri ve inancı gibi birçok etmenler ona göre bir biçim oluşturur.”

Yukarıda sadece bir paragrafta anlatılan şeylerin birçoğunu Şalvar Davası’nda görmemiz mümkün. Bilindiği üzere; köy hayatındaki süreç şehir hayatına göre daha farklı işler. Filmin daha ilk sahnesinde bu duruma şahit oluruz. Kadınlar ellerinde çapalarıyla tarlaya giderler, bir yandan da çocuklarıyla ilgilenmek durumundadırlar. Kocaları ise hiçbir işe el atmadan oturdukları yerden onları seyredip, aylaklık ederler. Çalışanlar kadınlardır, oturup kahvede akşama kadar zaman geçirenler ise erkekler. Toplumumuzdaki kadın-erkek eşitsizliğini bu köy hayatındaki süreçle çok iyi gözlemleyebiliriz. Kadın, güneşin altında bel büküp çalışmakta, bir yandan çocuklarıyla ilgilenip onların karınlarını doyurmakta, günün sonunda da kocasının cinsel ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışmaktadır. Bu süreç toplumumuzdaki reel süreci en iyi şekilde yansıtmakla beraber filmin de ana sürecini meydana getirir. Köyde çalışan, üreten, emek veren kadındır. Diğer taraftan ezilen, hor görülen yine kadındır. Ataerkil ve sonucunda eril olan bu köyde erkekler, “erkekliklerine” leke sürdürmemeyi öne sürerek çalışan, üreten tarafta yer almazlar. Çünkü zihniyet “Ne demek bir kadınla çapa vurup tarla sürmek, su taşıyıp ev işlerinde etkin olmak?”tır. İroni ortadadır ki ikinci sınıf insan muamelesi gören kadın; aileyi çekip çeviren, yemek yapan, tarlada çift süren, kocasına kadınlık edip ona çocuk verendir ama nedense erkek hiçbir şey yapmaz ve üstünlük ondadır. Peki, bu üstünlük nereye kadar gidecektir?

Elif’in şehirden köye geri gelmesiyle eril süreç sekteye uğrar. Başlar da o da bu erillikten nasibini alır; köyün erkekleri, özellikle ağa, onu rahat bırakmaz. Çünkü Elif, duldur, genç ve güzeldir. Diğer kadınlar ise, özellikle onla aynı yaşta olanlar, daha yıpranmış haldedirler. Bu durum da erkekleri kıyaslama yapmaya iter. Esasen erilliği temsil eden ağadır. Geleneksel olan ataerkil düşünceyle Elif’e üstün gelip ona sahip olmaya çalışır. Filmde feminizmi temsil eden Elif ise diğer kadınlar gibi eril olan karşısında boyun eğmez. Kadınlardan birinin düşük yapma riski ile gittiği hastanede aile planlamasıyla karşılaşan Elif, edindiği afiş ve bildirilerle köy kahvesine gelerek erkeklere aile planlamasını anlatmaya çalışır. Erili temsil eden ağa ise buna karşı çıkarak bildiri ve afişleri toplar. Durumun farkında olan ve diğer erkeklerin gözlerinin açılmasından endişe duyan ağaya göre tarla işlerinin yapılması ve haliyle cebinin dolması önemlidir. Onun için de tarlada çalışacak ırgat sayısının düşmemesini, aksine artmasını ister. O sebeple ona göre aile planlaması gereksizdir. Bir yandan da diğer erkekleri kışkırtır. Kadınlarla çapa vurma seçeneğini sunarak erkekleri manipüle eder.

Sürecin gidişatından hem Elif hem de diğer kadınlar rahatsız olmaya başlarlar. Bunun için de kadınlar örgütlenir ve kendilerince önlemler alırlar. Ama bu durum çok fazla devam etmez. Çünkü eril dil yine baskın gelir. Ağa, önlemlerden biri olan evdeki çanları söker ve erkeklere her zaman yaptıkları şeyi daha iyi yapmaları gerektiğini söyler ve sonucunda gerekli işareti vererek süreci eş zamanlı olarak başlatır. Erile olan mücadelesinde sürekli olarak zorluklarla karşılaşan Elif, asla yılmaz. En sonunda tüm kadınları kendi evinde toplar ve erkekleri bir başlarına bırakırlar. Daha ilk günden sıkıntılar yaşanmaya başlanır. Sabahtan akşama kadar aylaklık eden erkekler, bir yandan tarla sürüp, bir yandan da çocuklarına bakmakla mükellef olurlar. Yani “kadının rolü” bir anda erkeğe geçer. Eril taraf oldukça sarsıntılı ve zorlu bir süreç geçirir. Burada önemli olan noktalardan birisi de şudur ki; aslında toplumun tüm kurumlarında geçerli olan örgütlülüğün kazanımı dediğimiz şey, filmde kadın mücadelesi, örgütlülüğü ve elde ettikleri kazanımlar olarak karşımıza çıkar. Eril, ilk olarak kadınlara saldırmakta bulur çözümü. Lakin kadınlar birlik ve beraberliğin getirdiği güçle gerekli cevabı verir. Süreç ilerledikçe erkekler çözüm yolları aramaya başlarlar, ağanın şehre gitmesiyle kadınlarla bir araya gelerek müzakere masasına otururlar. Kadınların istediği şey basittir; toplumsal rollerin eşit bir şekilde paylaşılarak erkeğin de bu süreçte etkin olması ve haliyle tamamen kadına yüklenen yükün adaletli bir şekilde dağılım göstermesi. Erkekler bu istekler doğrultusunda afallarlar. Hiç karşılaşmadıkları istekler karşısında gösterdikleri tepki, kadınların istediği şekilde olmaz. Çünkü ataerkil ve eril olan düşünce, bir çeper gibi sarmıştır beyinlerini. Ağa, şehirden iki tane hayat kadını getirerek kendince çözüm üretir. O kadınlara sahip olmak isteyen erkekler de çalışmak için motive olarak hem ağanın isteklerini yerine getirirler hem de cinsel isteklerini karşılarlar. Kadını hor gören eril zihniyet, kadınlardan ayrı kalınca, ironik bir şekilde, çözümü yine başka kadınlarda bulacağını düşünür.

Yedikleri öğüne katılan şapla erkeklerin acizlikleri ortaya serilir. Film boyunca baskın olan erillik yerini bir anda zayıflığa, sinmişliğe bırakır. Tüm üstünlükleri aslında sadece kendilerinedir. Pamuk ipliği kalınlığındaki üstünlükleri, kadınların örgütlü varoluşları karşısında zavallı bir hale gelir. Ve tüm zayıflıklarını anlayarak kadınların taleplerini kabul ederler. Ellerinde çiçeklerle kadınların yanına gelirler. Artık bir kadın gördüklerinde ona bıyık burmayıp, şapka çıkartıp saygı göstereceklerdir. Kadın yemek yapacaksa erkek de yemeğin altını yakacaktır. Tarlada çift sürülecekse kadın tek başına yapmayacak ve roller eşit bir şekilde dağılım gösterecektir. Anlaşarak daha uyumlu hale gelirler. Son sahnede ağaya karşı beraber şarkı söylerler ve ağa olduğu yere yığılıp kalır. Bu da bize eril dilin nasıl alt edildiğini gösterir.

What do you think?

1 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Gürkan Keleş

Biraz insan, biraz da insan kalmaya çalışan.

Bir cevap yazın