in

Uzaklardan çıktım da geldim

Yazılıp silinenler…

Kalemin kâğıda sözcükleri değil mürekkep izlerini bırakması…

Akılda; uzaktaki bir deniz, bir çift yumuk göz, bir anne şefkati. Hepsinden önemlisi nerde ne yaptığını bilmediğim bir adam.

Burada yanımda olan sıcak bir yudum kahve, gözümdeki gözyaşı ve içimdeki şu karmaşık duygular…  Gerçi hoş, 18 yaşımda, bir gecede büyümek zorunda kaldığım geceden beri aynı his var ya… Kimseler bilmedi tam altı yıldır ne yaşadığımı. Tam anlamıyla insanlara güvenmediğimden dolayı mı?  Yoksa en güvendiğinizin sizi kalbinizin tam üzerinden bıçaklaması mı? Ya da bedeninizin tam 26 yerinden bıçaklanması mı? Yüzünüzün yıllarca yere eğik olması, o veya bu sebepler…

İnsanlar ne kadar karışık yaratıklar, İstediğini unutup, istediğine güvenip, istediğini hatırlayıp, biraz kendi kendini kandırarak, biraz kandırdıklarına inanarak yaşam denizinde boğuşan. Kimimiz boğuluyor, kimimiz ayağına beton bağlanarak atılıyor denizin soğuk sularına ama yine de en başarılısı oluveriyor… Zamanında değer verdiğim birisi şöyle derdi, “ Bu denizden kurtulan, kaptan!” Şimdi sözcükler dökülürken kalemimden biliyorum ki, ayağına beton bağlanarak denizin dibine yollananlardandım. Şimdi denizden çıkmış denizin dalgalarını izliyorum. Biraz yorgun, biraz sarsılmış. Biraz dinleneyim, her şeyi anlatmak istiyorum…

Şimdi müsadenizle…

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Behiye Varol

Bir cevap yazın