Babasının ilk defa götürdüğü lunaparkta,
yıllar sonra terk edecek babasının aldığı ilk kırmızı balona
sevinirken elinden kaçıran küçük bir kız gibi,
tam yaz yağmurunun toprakla karışan o mis kokusunu içime çekecekken,
ellerim yukarıda sana teslim oluyorken,
yarınlarımı düşlerken kurduğum cümleler tam birinci çoğula dönüşüyorken,
lavantayı her zaman sevdiğimden daha çok seviyorken,
iyi geceler demek gerçek anlamına kavuşmuşken,
camın altındaki dantelli sehpada duran bozuk radyo birkaç nağme çıkarmaya başlamışken,
bir heves koşarken düşüp yardığım dizlerim için yara bandı kullanmayı bırakıyorken,
damarlarımda yavaş yavaş akmana izin veriyorken,
ruhu kokuşmuş şehir insanları arasından taze nefes dolu şarkılarla parmak uçlarımda yürüyerek geçiyorken,
ilk kez bana bir kitap alan erkeğin gülüşüne alışıyorken,
sayfaların arasına kurusun diye bırakıp unuttuğum ruhumu tekrar yeşertiyorken,
gittin.
ve ben sanmıştım ki,
ben…sen…biz…
onlar olmadan,
sadece biz…
neyse, unut gitsin!
kalp kırıkları da
saç kırıkları gibi nasıl olsa…sivri uçlu bir makasla, kıt kıt kıt…