in

Deniz ve müzik

Koştum, simitçiye yetiştim ama vapuru kaçırmak üzere olduğumu fark edince yine simit alamadan tekrar koşmak zorunda kaldım. Kadıköy- Beşiktaş vapuru her zamanki gibi kalabalık, küçük bir aralık buldum ve ilerledim. En iyisi açık havaya oturmalı, yaz gününü değerlendirmeli dedim ve boş bir yere oturdum. Sağ tarafımda küçük bir kız çocuğu elinde meyve suyu denizi seyrediyordu ve bir yandan ” Arı vız vız vız diye dolaşır” diye şarkı mırıldanıyor, annesinin kulağında telefon hararetle birine bir şeyler anlatıyordu. Derin bir nefes aldım ve harikulade deniz havasını ciğerlerime doldurdum bu esnada çay/kahve satan bey bizim taraftan geçiyordu ama gelmeyince ben içeri girip bir çay almak için ayağa kalktım. İçeri girdim, bir çay istedim. Benim için yaz veya kış fark etmiyor, çay her daim müdavimi olduğum tek içecektir.

Çayım geldi, bir yudum aldım. İçeride sessizlik hakimken birden iki tane genç ayağa kalktı, ikisininde elinde enstrüman vardı. Siyah uzun saçlarında kırmızı bir tokası olan kız elinde kemanını tutmuş, temiz ve güler yüzlü, elinde ney olan erkek arkadaşına doğru hafifçe kafasını salladı. Çalmaya başladıklarında sessizlik içinde genişleyen bir müzik sesi vardı ve herkes pür dikkat onları izliyordu. Etkilenmiştim. Karşıya hep vapurla geçmemin en büyük sebebi buydu. Genç, yetenekli müzisyenlerin, müziklerini bizlerle denizin tam da ortasında paylaşmaları beni her defasında ilk defa karşılaşıyormuşcasına mest ediyordu. Yolun sonuna gelmiştik, bitmesini istemememe rağmen ayağa kalktım ve çıkışa doğru ilerledim. Melodiler kulağımda, denizin kokusu burnumda kalabalığın içine daldım ve evimin yolunu tuttum. Samimiyet sahibi müzisyenler ve huzur dolu müzikleri sayesinde İstanbul’un kalabalığına, kargaşasına bir nebze olsun katlanabildiğimi fark ettim..

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Gizem Ertan

Bir cevap yazın