Dinin insanı kötülükten sakındırma prensibini çok önemsiyorum. Bu prensip üzerine yoğunlaşılmalı ve iyiliği yaymaya katkı sağlayacak bir dini görüş benimsenmelidir. “Dinler ortadan kalksa savaş ve kötülükler son bulacak” diyen bir kitle var. Boş ve cılız temellere dayanmış bir düşünce. Dünyada kötülük biterse ayakları yere sağlam basan bir din sayesinde biter. Dinsiz bir dünya barış ve esenlik yurdu meydana getirmez. Kimse polyannacılık oynamasın.
Hiç tanımadığın birisi için fedakarlık yapma fikri hakim modern dünya görüşüne bir hayli yabancı. Ferdiyetçiliğin birçok insanın şahsında bencilliğe evrilmesi ise oldukça yaygın.
Günümüzde nüfuzunu bütün dünyada gittikçe pekiştiren liberalizm, kapitalizm ve liberal demokrasi anlayışlarına da sitem etmek gerekiyor bu noktada. Özellikle büyük şehirlerde, kimsenin kimseye karışmadığı, eksiklik, yanlış ve suçlara da sadece (polis, savcı ve hakim gibi) resmi yetkililerin karıştığı bir dünyada yaşıyoruz artık. Böyle bir dünyada dinin “kötülükten sakındırma” prensibinin çoğu zaman “başkalarının hayatına müdahale” olarak algılanacağı aşikar. Hatta bu yüzden Müslümanlar için merkezi bir konuma sahip olan “kötülükten sakındırma” prensibi bugün güçlü Batı etkisi dolayısıyla “kendi işine bakma” yaklaşımı ile karşı karşıya gelmektedir. Seküler ahlak ve hukukta zor durumdaki birine yardım etme çoğu zaman bir “lütuf” olarak değerlendirilirken, İslam’da ise kötülükten sakındırma prensibi ve adaleti yerine getirme yükümlülüğü gereği böyle bir şey “vazife” olarak görülüyor.
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”(3:104)
Naçizane tebliğ denemesi sona erdi.
Selam ile…