in

Frankenstein- Mary Shelly

Kitap incelemesi

Frankenstein, Gotik Edebiyata yön veren öncü romanlardan biri olarak bilinir. Aslında Mary Shelly tarafından felsefi bir roman olarak kurgulanan roman, tüm dünya tarafından bir korku romanı olarak hafızalara kazınmıştır.

Victor Frankenstein annesinin ölümüyle yaşadığı derin üzüntü ve duyduğu ölüm korkusuyla, yaşam ve ölüm üzerine bilimsel araştırmalar yapmaya başlar. Çeşitli mezarlardan aldığı ceset parçalarını birleştirerek devasa bir yaratık meydana getirir. Ancak daha sonra kendi elleriyle can verdiği o yaratıktan, çirkin olduğunu düşünüp tiksinerek uzaklaşan ilk kişi de yine kendisi olur. Peki yaratıcı yaratığından ve onun yaptıklarından sorumlu mudur? Yaratıcı yarattığı o canavara sırtını dönmekte ne derecede haklıdır? Aslında doktorun yarattığı o dev canavarın, cüssesine hiç uymayacak kadar hassas duyguları vardır. Sadece sevgiye ve kendisine doğruların öğretilmesine ihtiyacı vardır. İhtiyacı olduğu sevgiyi kendisine vermeyen yaratıcısından tek bir isteği olur; kendisine uygun bir eş. Çirkinliği sebebiyle insanlar tarafından o kadar dışlanır ki, yalnız hissetmemek için tıpkı kendisine benzeyen, kendisi kadar çirkin bir mahlukatın yaratılmasını ister. Ancak bu isteğine de olumsuz yanıt veren Frankenstein, ilkinde sadece oldukça çirkin bir yaratığın var olmasına sebep olmuşken, bu sefer korkunç bir düşman yaratır kendine, belki de tüm dünyaya. Hikayenin buradan sonrasında ise bu intikam mücadelesinde hangi yaratığın galip geleceğini okuruz nefessiz bir şekilde.

Yazım dili açısından, birçok klasik gibi bu romanda da oldukça karışık bir dille karşılaşırız. İlk sayfalarda olayların nereye gittiğini anlamak için yoğun çaba sarf etsek te hikayenin içine nihayet girmemizle sayfaları çevirebilmek için sabırsızlanmaya başlarız.

What do you think?

3 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Deniz Elçin

Bir cevap yazın