in

Hiçlik

Hayatta bazı anlar gelir, o güne kadar zerre kadar aklına getirmediğin, getirmek istemediğin, sürekli kaçtığın ve nihayet pençelerini zihninin en derin dehlizlerine geçirdiğinde fark ettiğin o sonsuz karanlık, o saf gerçeklik, o hiçlik seni buluverir.

Hiçlikte, hiçbir şey duymazsın, hiçbir şey göremezsin, dokunamazsın, tadamazsın. Çünkü bunların hiçbiri eskisi gibi değildir. Sanki tüm duyularını yitirmiş ve hiçbir şeyi hissedemez olmuşsundur. Ne mutluluk hissedersin ne de başka eğlenceli bir duygu demeti. Sadece karanlık, sonsuz karanlık, sadece hiçlik. Bir şey olmasına gerek yoktur, bir an gelir ve seni bulur. Fakat insanlar sorarlar, durmadan sorarlar, dürterler, derdini dinlemek isterler.

Ne yani? İnsanın mutlak karanlığa gömülmesi için bir şey mi olması gerekir? Zaten yüzyıllardır durmadan olmuyor mu? Sürekli ve sürekli, her yıl, her ay, her gün, her saat, her dakika, her saniye, kötü ve acımasız bir sis kaplamaz mı dünyayı?

Anlaşılamamaktır en kötüsü, en kötü hiçlik anlaşılamamaktır. Hiç kimse senin gibi düşünemez, düşünmek istemez. Belki de en iyisidir bu, kim bilir? Onlar gibi olmak istemezsin, birbirlerini tekrar ederler, kopyalarlar, tıpkı koyunlar gibi sürüler halinde yaşarlar. Alaycı kuşlar gibidirler, tek ve sarsılmaz bir otoritenin dediklerini şaşmaz bir şekilde tekrar, tekrar ve tekrar öter dururlar.

“Yoksa sen bunların çoğunun işittiklerini, aklettiklerini mi sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca, hayvanlardan da şaşkındırlar.”

Fideizm nedir bilir misin? Her gün yanından onlarcası, yüzlercesi geçiyordur belki de. Aklı tamamen devre dışı bırakıp, delile ihtiyaç duymaksızın körü körüne bir iman anlayışıdır fideizm. İnsanlar bir tanrıya inanırlar. Ama o kadar. Onlar için sadece “vardır”, o kadar. Bir iplik düşün, ipince bir iplik. Pamuk ipliği gibi. Bu herhangi bir şeye olan inanç olsun, bu şeye olan inancı deliller, varsayımlar ve çıkarımlarla güçlendiririz. İpliğe bir tanesini daha ekleriz böylece, sonra bir tane daha, bir tane daha. Sonra bir bakmışsın pamuk ipliği gibi olan inancın koskoca, kalın mı kalın bir halat oluvermiş.

İşte ben, o ipliği sağlam argümanlarla güçlendirme zahmetine girmeyen çoğunluktan rahatsızım. Hakkında zerre kadar bilgisinin olmadığı bir şeyi saldırarak savunmaya çalışanlardan rahatsızım. “Bunca insan yanılıyor olamaz” anlayışıyla kitleleri bir pandomim sanatçısı gibi kusursuz bir şekilde kopyalayan güruhtan rahatsızım. Boş ve bir o kadar da derin bir kibirle sana tepeden tepeden bakanlardan, en ufak bir fırsatta seni ezmek için bir saniye bile tereddüt etmeyecek maskelilerden rahatsızım. Ben kendimden bile rahatsızım, korkunç ve leş gibi bir politik çöplüğün, siyasi kargaşanın, ekonomik çöküşün, dini cehaletin, savaşın ve kanın, hiç durmadığı, git gide arttığı bu gezegende, hiçliğe karışmaktan kim alıkoyabilir kendini?

İşte ben bu hiçliğe karşı yeterince cesur ve başı dik olamadığım için kendimden de rahatsızım. İnsanlar, öyle ilginçler ki, o kadar anlaşılamaz ve tahmin edilemezler ki. Korkunç bir olay olsa bile gözlerinin önünde, bir süre sonra olmamış gibi yapıyorlar. Yanı başlarında bir felaket olsa, çok az bir süre sonra yaşamlarına devam ediyorlar. “Kahrolasıca insanlar, acıya ve zulme sessiz kalıp hemen unutuyorlar!!!” minvalinde hümanist bir yaklaşımla saçma sapan yorumlar yapmak değil niyetim. Ben sadece merak ediyorum, acaba rol mü yapıyorlar?

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Howard Roark

İnsanlara rağmen, kendim için.

Bir cevap yazın