in

İçimdeki Çocuk

Dışarı adımımı atıyorum saat akşam dokuz suları ve hava inanılmaz derecede ayaz. Neden kendimi dışarı attım? Yalnızlıktan mı yenilmişlikten mi? Bu soruları cevaplamaya hiç niyetim yok. Ellerimi cebime sokarak, büyük adımlarla evimin yakınındaki parka yürüyorum. Her akşam dertleştiğim o çocuk orada. Yanına oturuyorum ve başlıyor bana anlatmaya, bugün nelere sevinmiş, nelere kızmış, kimlere söylenmiş, kimlere sarılmış?  Onu dinledikten sonra şaşırıyorum hepimizin hayatları çok farklı görünürken bir yandan ne kadarda aynı. Bende başlıyorum anlatmaya.. Hayat bugünde bana bir fiske vurdu ve düştüm, yerdeyim. Kalkmam lazım tıpkı öncekiler gibi ama kalkamıyorum çünkü dizlerim kanıyor ve bu beni çok acıtıyor. Çocuk bana diyor ki; ” Yaralarını saracak ve acını dindirecek biri yok mu ? ”. Doğru söylüyor, yani hayatımda benim yanımda olacak, düştüğümde elini uzatacak hiç mi kimse yok ? Aslında var ama nerede onu bile bilmiyorum ve ben onu her gece yatağıma yattığımda düşünüyorum, keşke burada olsaydı diye bazı geceler ağlıyorum. Çocuk benden cevap beklerken cebimden bir kağıt çıkarıp ona uzatıyorum. ” Benimde yaralarımı saracak bir kişi var ve bu da son mektubu.” diyorum. Mektubu açarken gözleri büyüyor, şaşkınlıkla bana bakıyor. ”Ama burada sadece elveda yazıyor.” diyor çocuk. Bu mektup benim yitip giden umudum, yanı başımdaki hüznüm ve kalbimdeki yara. Bu mektup, benim en mutlu olduğum gün hayatımın aşkından bana sebepsizce vurulmuş bir tokat. Ben o gün bugündür iyileşemedim, düştüm evet sürünerek ayağa kalktığımda oldu ama yaralarım hep açık ve dizlerim hala kanıyor. Çünkü bana uzanan o elleri kaybettim hem de sessizce ve sebepsizce.. Ama ben bunu içimdeki çocuğa bir türlü anlatamıyorum.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Gizem Ertan

Bir cevap yazın