in

Kök (Bölüm 1)

Meydan o kadar kalabalıktı ki…
Sanki şehrin bütün evleri kusmuştu ve tüm pislik, yollarda damarlar oluşturarak gelip meydanda kümelenmişti.
Çok mu değerliydim? Cevap; kocaman bir ‘hayır’. Benim için değildi bu koca şölen. Öldürmenin vermiş olduğu o hırs dolu karşıkonulmaz cazibe dolduruyordu bu boşluğu. Her yaştan, her kesimden cinayet meraklılarıyla çevriliydim. Bütün gözler benim üzerimdeydi. Bense; boynumdaki soğuk ve sert bir urganın kıskacında ve ayaklarımın altındaki tahta iskemlenin üzerinde, bütün acılarımla hala onları izliyordum. Ve aldırışsızca tüm her şeyi not alıp, geçmişin izlerini kaydeden o koca saat kulesi tam karşımda umarsızca bana bakıyordu. Sadece o, bu kalabalığın bir parçası değildi. Diğer her şey bana ve benim gibilere karşı bir bütün haline gelmiş, asla kendinden taviz vermiyordu.
Kemiklerim sızlıyordu. Arada sırada yükselen homurdanma seslerini takip eden elma büyüklügündeki taşlar, etlerimi mora boyamıştı ve beni fiziksel olarak damgalamaktan öteye gidememişti. O taşlar nefret ve korku yüklüydü. Kalabalığın un ufak edilip tek tek şekil verilen en küçük parçaları gibiydiler.
Bir hafta öncesinde de aynı kalabalıkla göz göze idim. Beni ve en değerli parçamı; dostum, sevgilim, her şeyim olan kişiyi avlamaya gelmişlerdi. Gecenin bir yarısı uykuda yakalandık. Hazırlıklı olduğumuz için kaçabilecegimizden o kadar emindim ki.. Ta ki ilk silah sesi içimde tiz bir yankı gibi ilerleyene kadar.. Onlarcası ve ardı arkası kesilmeyen o tiz sesler sadece saniyeler içinde hayatımı yerle bir etti. Kapı kırıldı ve kalabalığın en güçlüleri ilk girenler oldu. Üst katta sıkışıp kaldık. Tüm hünerlerimizi göstermenin vakti gelmişti. Böyle günler için hazırlıyorduk kendimizi. Ancak o, camı delip omzumu sıyırdıktan sonra duvara isabet eden çelikten ateş parcası tüm dikkatimi dağıttı ve sendeleyip yere yığıldım. Gördügüm son şey başıma isabet eden onlarca darbe ve paramparça edilen bir bedenin son çırpınışlarıydı. Ölmek istedim. Beni de parçalasınlar istedim. Ama sadece “durun!” diyebildim. Durdular evet. Ama aldırış etmeden ve hayasızca tekrar devam ettiler. Beni sadece sopalarla döverken sevdiğim adamı gözlerimin önünde kesip biçtiler. Onun bedenindeki her kesik benim içimde uçurumlar olup nefretin kayalıklarına dönüştü.
Acıdan olsa gerek bayılmışım. Gözlerimi açtığımda bir kafesin içinde ellerim ve ayaklarım bağlı şekilde uzanırken buldum kendimi. Ne kadar zaman olmuştu, neredeydim bilmiyordum. Aklıma Murat geldi ve beynim zonklamaya başladı. Artık yoktu. Ölmüş olması bir nebze de olsa rahatlama hissi veriyordu ama onsuz olma fikrine asla alışamazdım. Tüm bu kaçışlardan kurtulmuş olmasına seviniyordum sadece. Beni de onunla birlikte hiçliğe terketmelerini dilerdim. Daha önce birlikte intihar etmeyi düşünmüştük ancak cesaretimiz yoktu. Keşke ufacık bir cesaret belirtisi olsaydı içimizde. Ama korkuyorduk. Korkuyla, dışlanmışlıkla, ucube muamelesi görmekle ve daha nice insanlık dışı davranışlarla baş etmeyi kabul ederek yasamayı göze alabilecek kadar korkuyorduk. Dünyada sadece ikimiz varmışçasına yaşayabilmeyi her seferinde başarmıştık ancak bu sefer gafil avlandık. Bu düzenin ve vahşetin meyveleri bizi ve bizim gibileri zehirlemeye devam ediyordu. Son kurbanlar bizdik ancak eminim ki ardı arkası asla kesilmeyecekti. İnsanlar, doğanin bize bahşettiklerinden korktukları için avlıyorlardı bizi. Halbuki çocukluktaki kazalarımız dışında herhangi bir zararımız yoktu. Çünkü doğayı ve içindeki etkileşimi en iyi anlayanlar bizlerdik. Biz, sıradan insanlardan daha insandık.
Bir hafta boyunca o soğuk kafesin içinde bir hayvan gibi muamele gördüm. Kinle ve hırsla dolup taşarken içimdeki güç kıvılcımları alevlere dönüştü. Eskisi gibi değildim ve bir canlıya zarar vermeyi asla göze alamayan ben artık yoktum. Tek düşündüğüm bize bunları yaşatanlara karşı olan nefretimdi. Plan yapmalıydım. Kusursuz ve bir o kadar kanla dolu planımı o bir hafta boyunca yavaş yavaş kurguladım. Her adımın üzerinden onlarca kez geçtim. En önemlisi finaldi. Görkemli bir final tasarladım ve doğru zamanı beklemeye koyuldum. Zamani gelince beni göstermelik yargılayıp idam edeceklerini ta en başından beri biliyordum. Önümdeki bu kalabalık için sadece bir ucubeydim ve herkes benim ölümümü izlemekten keyif alacaktı. Tatmin olmak için öldürmekten daha acizce bir davranışın olması söz konusu bile değildi benim için eskiden. Ama şimdi her ne kadar istemesem de ben de onların benim için hissettiği duygularla doluydum. Hayatımda ilk defa öldürmeyi arzuluyordum.
Düzmece mahkeme bitip de beni sehpaya çıkardıklarından beri ölmek ve öldürmek arasındaki ince çizgide defalarca gidip geldim. Aklım adeta bana oyun oynuyordu. İçimdeki katil ve kurban çatışması ard arda yalpalamama sebep olurken planıma odaklanmam iyice güçleşti.
Kasaba konseyinin toplantısı bittikten sonra hiç hız kaybetmeden ayin hazırlıklarına başladılar. Suçlu olduğum konusu herkesin ortak fikriydi ve işi bitirmesi için belirlenen kişi kasabanın en yaşlısı olan Fikri adında bir adamdı. Çişini bile tutamayan biri, tetikçi rolünü üstlenip son darbeyi vuracaktı.
Ayin için; merkez noktası benim durduğum yer olacak şekilde üç metre çaplı bir çember çizildi. Hepsi birbirinin aynısı gibi görünen, dikkatli gözler tarafından kesilmiş kütükler çemberin çizgisi boyunca döşendi. Kütüklerin üzerindeki semboller bir yerlerden tanıdık geliyorlardı ancak yeterince net göremiyordum. Ayin hazırlıkları sürerken sessizce ve soğukkanlılıkla bekledim. Her şey planıma uygun gidiyordu. Kısa sürede güç toplamak zordu ancak elimden gelenin en iyisini yapmaya gayret ediyordum.

…… devamı gelecek……

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Sefer Doymaz

Bir cevap yazın