in

Melankoli Valsi

Bir güzel anlamsızlık denizinde kapanıyordu perdeler, boy boy uzanan keder dağlarının arkasından… Güneş savuruyordu ölümcül ışınlarını ama, kime vuracağı belli değildi bu mistik kaosun ortasında… Kimdik ki biz ölüme karşı gelecek? Ve kim istemezdi ölümün berrak okyanuslarında yüzmeyi..?
Kalbimde bir ağrı var, göğsümden dudaklarıma yükselen… Hayat kısa, acılar uzun. Mutluluklar arada kalmış, nereye ait olduğu meçhul, kayıp ve asla giremeyecek bir faninin sıcak kollarına… Mutluluk uçuyor, mutluluk kanatlı; mutluluk özgür, mutluluk tutkulu… Ben ise bir kavuniçi dehliz içerisinde ararım günışığını soğuran noktaları, ölüm girse şimdi gölgelerime; bir yosunsuz, balıksız denize dalacağım hangi şafaktan çıkacağımı bilmeden; tırnaklarım morarsa soğuktan, parmaklarım buz tutsa bembeyaz sayfalara büyü kokan bir arpej misali yazmaktan… Ellerim sararsa nikotinden, kirpiklerim dökülse bir amansız girdap içinde… Uyuşsam bir yaz gecesinin kucağında, sallansam bir perşembe sabahının beşiğinde… Güneş vursa tekerleklerime, ölüm dolsa ağrıyan tenime…
Ben ki hiçbir zaman bakamadım gözlerine, tutup da omuzlarından, diyemedim “Seviyorum seni ölüm; koş gel bana, koş gel bana gül bahçelerinden”… “Taze bademler vardı nefesinde, adımı söylediğinde”… Güzellikler birkaç parçalı bulut misali süzülmese hayatımda, çökse o bulutlar sis olsa; harmoni içinde olsa toprağımdan fışkıran güzellik özüyle, penetre etse kanıma… Tek penetre eden şey damarlarımda akan öksüz kana, bir zamanlar ufkuma uğrayıp beni kendine bağlayan; sonra arkasından gelecek lacivert melankoliyi ayak ucuma terk eden, yitmek ve bir daha dönmemek üzere beni bırakan meleğimsi şeytanlar… Gökyüzümde dans ederken yıldızlar, düşüyorlar yaklaşabilmek için; ama bir yıldıza dokunulur mu, yıldızlar yalnızca kaçar senden… Ne zaman ki bir ışık görsen seni aydınlatan, gözünü alan; sanarsın ebediyete aksedecek onun teninin buğularındaki ışıltısı, hiç sönmeyecek yakamoz… Ama sonra faniliğin feciliğini açığa vurur o yıldızlar, hayallerini kırar hunharca; ve cam kırıklarından yansıyan güzelliğin solmuşluğuyla bırakır seni, acı acı gülümsersin yalnızca… Sonsuz hiçliktir belki de kaderin, hiçbir varlık yoktur senin damarlarına layık olabilecek şu evrende… Hiçlikten ummak lazım bazen; çünkü nerede bir varlık, orada karanlık… Orada hep bir nokta var göremediğin, bir kör nokta ki bilemiyorsun nerede gizliyor hançerini… Bir kez kanatırsa, hep kanıyor bu kabuk bağlamayı unutmuş yara; hep kanıyor senden sana, göğsünü yaka yaka…

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Elif

Bir cevap yazın