in

Ortak Dilimiz: Acı

Tanımaya başlayalı bir seneyi geçmeyen şehrin sokaklarındayım yine. Vakit dışarıda dolaşmayı biraz geçmiş olsa gerek, neredeyse kimse yok. Herkesin bir işi var, ertesi gün için. Bense daha herkes olamadım. Dışarıdan bakıldığında sessiz bir insan; dokunmaya kalksan susmayacakmış gibi bir halim vardı. Üstelik adresim de belliyken evsiz gibiydim. Bir çok düşünce geçerdi böyle durumlarda zihnimden. Sanki arafta idim. Şehrin her yanı, diğerlerini aratmayacak şekilde betonlarla çevriliydi. Yeşile dair bir şeyler aradı gözüm. Bulamadım. Kaldırım kenarında sigara izmaritiyle dolu yahut çöp kutusu muamelesi gören bir ağaç bile yoktu! Acı bir gülümseme aldı dudaklarımı, olması mı daha iyiydi olmaması karar veremedim.Bunları düşünürken, köşesini döndüğüm sokakta bir ses duydum. Kedi sesi. Diğerlerinden farklı olarak, acı bir sesle miyavlıyordu. Sesinden anlıyordunuz acısının büyük olduğunu. Sokak karanlıktı. Bulunduğum yeri aydınlatmakta zorlanıyordu sokak lambası. Sesin geldiği yeri bulmaya çalıştım. Kaldırım kenarında, yerde uzanmış olan kediyi gördüm sonra. Varlığımın farkında değildi daha. Yaklaştım. Gözlerini bir noktaya dikmiş, miyavlamaya devam ediyordu. Baktığı yere baktım. Yerde hareket etmeden yatan, küçük bir kedi vardı. Afalladım. Lütfen ölmüş olmasın, diye geçirdim içimden. Annesi olduğunu tahmin ettiğim kedi orda olduğumu fark etmiş, bana bakıyordu. Göz göze geldik. Bana yardım etmelisin, der gibiydi bakışları. Olanı tahmin ediyordum fakat anne kediye de bir şey fark ettirmek istemiyordum. Aynı dili konuşmasak da, her canlı hissederdi. Eğildim. İyice baktım küçük kediye. Tahminimden daha küçüktü. Gözleri kapalı, yerde hareketsiz bir şekilde yatıyor du. Hiçbir yaşam belirtisi yoktu üzerinde.
Gözlerim doldu. Anne kedi benim halimi görünce daha acı miyavlamaya başladı. Anlamıştı.
Ne yapacağımı bilemez halde, geçtim oturdum yanına. Öyle içten, öyle acılıydı ki sesi, dolmuş olan gözlerim daha fazla dayanamayıp aktı gitti. Bu şekilde acısına ortak oldum o an. İkimiz de farkındaydık. Küçük kediyi getiremezdik. Hiçbir ölüyü getiremezdik. Ölüme giden yolda, yaptığımız hatalara keşkelerle bakardık yalnızca. Gözlerine baktım tekrar kedinin, aynı acıları yaşamış gibi sırtında gezdirdim elimi. ‘’Unutmayacaksın bu anı’’ dedim ‘’ama daha az hatırlayacaksın. Bununla yaşamayı öğrenmen gerek. Ölü çocukları sevip, yaşama onun için de adım atmak.. Çok geç artık. Zamanı geri almak için geç kaldık.’’
Kaldırımdan destek alarak kalktım, gözümdeki yaşı elimin tersiyle sildim. Gitmeden küçük kediye baktım önce, sonra annesine. Gözlerindeki duygular çok tanıdıktı ve bu sahne şekil değiştirmiş bir biçimde karşımdaydı. Yürümeye devam ettim. İki kediyi de sokak kenarında bırakıp, bir daha arkama bakmadan yürüdüm. Böyle acılı bir günde, kimse yanınızda olmazdı. Yardım için birilerini arasanız da bulamazdınız. Bu saatten sonra bu yarayı ancak kendisi sarabilirdi. Anne kedinin bunu anlaması için gitmem gerekiyordu. Gittim. Güç bela bulduğum anahtarı çıkararak eve girdim. Yüzüme soğuk su çarptım önce. Sonra odama geçip yatağa attım kendimi. Acı bir gün olmuştu ve ben artık acıyı kalemime ortak etmek istemiyordum.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Esra Güzel Ersoy

Mersin Üniversitesi, Sağlık Yönetimi.
Mersin.

Bir cevap yazın