in

Siyah başlangıç

İlk önce saatin tik takları duyuldu. Ardından bir alarm sesi. Alarm sesini bastıran manyak alt komşunun sesi. Ses, sesler ve karanlık.

Bugün kör olduğumu fark ettim. Uzun zaman bilinçsiz yaşamışım. Hayata bakış açımın kör olduğunu, sessiz kaldığımda korkmamak için kendi kendime bağıra bağıra konuştuğumu fark ettim.  Geç olsun güç olmasın derler ya, benimki hem geç hem de güç bir tespitti.

Dolabı duvardan tutuna tutuna buldum. Biraz içini kokladım. Eski bir buzdalabı olduğu için bütün kokular karışmıştı. Bir içki aldım kendime dolaptan. Birden kafama diktim ve üzerime başıma kustum iki saniye sonra. Üstüm başım sırılsıklam kusmuk. Alışkın değildim içmeye. Madem alışkın değilsin dolabında neden bulunduruyorsun diye sormazlar mı adama. Ev arkadaşım çok içerdi.

Ev arkadaşım bir alkolikti. Ağzı içki kokusu ve küfürden geçilmez, zihni ise hiç kullanılmamış derecede tertemizdi. Dün evi terk etti ve gitti. Aynı sevgilim gibi arkasına bakmadan bırakıp gitti.

Dün hem ev arkadaşım, hem de sevgilimin gitmesi biliyorsunuz ki tesadüf değil. Beraber kaçtılar buradan. Bir ev tutmuşlardır büyük ihtimal ve sabah akşam libido partileri yapmışlardır her köşesinde evin. Ben dostuma sonsuz güvenirken ve sevgilime dokunmaya kıyamazken.

Banyoyu buldum, üzerimdeki leş kokuyu ancak sıkı bir banyo kurtarabilirdi. Üzerimi olduğum yerde çıkardım. Yere düşen pantolumun cebindeki bozuklar tok bir ses çıkardı. Çırılçıplak kaldım. Birden suyu açtım ve haşlandım bildiğiniz. Bir süre su ile cebelleştikten sonra havlumu elimle yoklayıp bulunca kurulandım. Attım sonra havluyu. İçerideki masa kenarındaki sandalyeye oturup radyoyu açtım. Zeki Müren çalıyordu. Ağlamak istiyordum ve ağlayamıyordum. Neden bunca şey iyi giderken birden kör olmaya mahkum edildim diye sordum kendi kendime. Siyah-beyaz türk filmlerindeki o kör adam ben oldum. Çok acıklı değil mi?

İntihar etmek aklımın köşesinde sakladığım bir hediyeydi bana. “Ve sanırım sırasıydı” diye geçirdim içimden. Bıçak için mutfağı bulmaya çalışırken ayağım takıldı ve düştüm yere. Sert düştüm ama öyle böyle değil. “Madem körsün, körlüğünü bil yavaş.” dedim kendi kendime. Yalnız kalmış ve acısını yaşamak isteyen bir rahatsız var karşınızda.

Ama şöyle bir durum var; kaderden öteye gidilmez.

Aklım karışık, bilmiyorum.  Zeki Müren’in sesi alt komşunun sesini ve saat sesini bastırıyordu. “Gitme sana muhtacım…” Herkes gitti.  Ve saçma sapan bir ümit söz konusu yaşamımda. Yüz bin lira istiyorlarmış gözümün ameliyatına. Açtırmayacağım ama bakalım anlayabilecek miyim hayatı simsiyahken. Hala çırılçıplağım ve vücudum buza kesti. Sanırım yolunda gitmeyen bir hayat var.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Eski Adam

Bir cevap yazın

Bir Yorum