in

Atsız Ata’dan bir Uygur masalı, Ruh Adam’ın asıl kaderi

Bir kitap düşünün, biraz ruhi, biraz fikri, biraz da otobiyografi. İçinde aşktan savaşa, tarihten kadere, siyasetten dine kadar pek çok bedii unsur var. Üslubu çarpıcı ve sert, ama düşündüren bir üslup bu. Varoluşçu bir edayla yazılan, derin fikirler üzerinde durmayı amaçlayan bu eserin yazarı, Türkçülüğün en münevver isimlerinden, eserleriyle asıl kimliğimizi ortaya koyan bir sima, meşhur Hüseyin Nihal Atsız. Ve en güzel eserlerinden biri daha, Ruh Adam. Pek çok konuda düşüncelerimizi değiştiren bu kitabı tahlil etmek, elimizden geldiğince anlatmak bizim asli vazifelerimizden olduğu için; buyurun başlayalım.

Kitabımız öncelikle küçük bir Uygur masalıyla başlıyor. Kamlançu ülkesinde, asırlar evvel yaşanan bir aşk hikayesi bu. Ve bu masal, kitabımızın asıl konusunu da barındırıyor üstelik. Yani şöyle, masalı okumadan eserin içeriğini anlamak olanaksız. Yüzbaşı Burkay’ın, bir çam ağacının altında görüp sevdiği Açığma-Kün ile olan masalında kendimizi bulmadan edemiyoruz. Sevgilisiyle maniler eşliğinde konuşuyor Burkay. Evli bir yüzbaşı olan Burkay, başarılı bir subay ancak aşk derdi yakasına yapışınca mahvolan bir kahramanımız. Kitabın karakteri Selim Pusat’ın kaderi, aslında Burkay’ın da yazgısı. Kırk gün çam ağacının altına gidiyor Burkay, ama kırkıncı günün sonunda sevdiği kadını bulamıyor. Burada ağaçlara, kuşlara, çimlere bile sevgilisinin nereye gittiğini soruyor ama aldığı cevap her defasında hayır, yok…

Aşk acısı yüreğine vurmuş Burkay’ı, yurduna döndüğünde evdeşi yani eşi bu illetten kurtarmak için bin türlü yola başvuruyor. Ancak dert öyle böyle bir dert değil ki, bu acıya çare ancak sevgilinin varlığıdır. Evdeşi yüreği kan ağlasa da Burkay’ın sevgilisi Açığma Kün’ü  buldurmaya çabalıyor. Ancak bir gün, yaşlı bir kadın gelip de bu derdin dermanını bulsa bulsa şeytanların akıllısı Kilimbi’nin bulacağını söylüyor ve Burkay Kilimbi’ye gidiyor. Oysa Kilimbi’nin ordusunda çeri olmaya bile razı Burkay, yeter ki sevgilisini bulabilsin. Kilimdi de bulamıyor bu çareyi ve Şeytanlar başı Madar’a gönderiyor. Ve Madar, Açığma Kün’ü bulabilmesi için Burkay’a eşini kurban vermesi gerektiğinin söylüyor. Sevgilinin gönülde hakimiyeti tek olmalıdır çünkü. Rakip istemez, gönüllere bir başına hükmetmek ister. Gözünü sevda bürümüş, kanına çılgınlık yürümüştür çünkü. Ejderler Kağanı Naranta’ya eşini adak veriyor ve onun için onca şey yapan eşini kurban ediyor. Ölmeden evvel eşinin bir bedduası var lakin, iyiliğe kemlik eden Burkay’a. Kıyamete kadar dünyaya Burkay’ın ruhunun her gelişinde ıstırap çekmesini diliyor. Tam da bu noktada, bir Hint inancı olan Reenkarnasyon’un izlerini görüyoruz. Oysa yazarımızın asıl anlatmaya çalıştığı bu inancı yaymak değil, ruhun her canlanışında acı çekmesi demek. Eşi öldükten sonra yine çam ağacının yanına giden Burkay, kaybettiği sevgilisini yine orada buluyor. Ve onu evdeşi ediniyor.

Ancak zavallı kahramanımızın derdi bitmiyor hala. Bu defa da çok sevmekten bitkin ve aciz. Öpmekle doymuyor, sevmekle kanmıyor, uçan kuştan kıskanıyor Burkay. Sevgisi durmuyor, aşka kanmıyor. Yaşlı kadın tekrar geliyor bu hadise üzerine ve yine Madar’a gitmesini söylüyor. Madar, sevgi uğruna eşini kurban eden Burkay’a gülüyor ve bu derdin ilacının Açığma Kün’de olduğunu anlatıyor. Eğer Açığma Kün de Burkay’a onu sevdiğini söylerse, düştüğü bu cehennemden kurtulacak Burkay, ama sevgilisi onu kurtarmamakta kararlı. Burkay’ın her “beni seviyor musun?” diye soruşunda onu ya saçlarıyla sararak, ya kollarıyla sarılarak sorusunu unutturuyor. Böylelikle yıllar geçiyor, ama zavallı Burkay azaplar içinde. Ölen evdeşinin bedduası hakikate eriyor. Hekimler, kahinler, büyücüler ona ilaç bulamıyor. En sonunda anlıyorlar bu olayı, Tanrının Burkay’a ceza diye verdiği Açığma Kün’ü. “Seni bu dertten ancak ölüm kurtarır” diyor insanlar. “Açığma Kün, sana tanrının bir cezasıdır.”

Büyük ıstıraplar içinde ölüyor Burkay. Ölürken bile hala seviyor musun diye soruyor. Ama sevgilisi bir defa bile söylemiyor onu sevdiğini. Sadece ıstırap çekiyorum diye cevap veriyor. Ama ölmekle kurtulamıyor Burkay, her yıl bahar olup çiçekler açtıkça, o çam ağacının altında sevgilisine gidiyor ruhu. Hep aynı soruyu soruyor çünkü eğer sevildiğini öğrenirse ruhu bu acılardan kurtulacak… Ama Açığma Kün’ün sözü sadece “sus, ıstırap çekiyorum sus”… Ben de seni seviyorum diyemediği için Burkay’ın ruhu her defasında yeniden gelişinde bu acıyı çekiyor.

Sevgiden acı çeken kahramanımız Burkay, Ruh Adam’ın ta kendisi aslında. Ve yüzyıllar, asırlar sonra Selim Pusat adlı kahramanımızda ruhu vücut bulacak. Onun hikayesini ise bir diğer yazımızda okumak dileğiyle…

What do you think?

2 Beğeni
Upvote Downvote
Sarı Yazar

Written by Raziye Sayaslan

Bir cevap yazın