in

ev

Ev…

Biri diğerinden büyük(ve garip bir şekilde yokuşlu) iki yatak odası ve mutfağıyla bir salonu olan küçük bir ev.

Kızın ilk evi, nasıl da heyecanlı. Annesinin evinde iğrenerek baktığı bulaşık yığınına manikürlü ellerine taktığı kocaman sarı eldivenlerle daldığı, içerisinde hayali seyircilerine sayısız konserler verdiği ev. Çamaşır makinesi sık sık bozuluyor, geçenlerde çeşme de akıtıyordu ama olsun, kız ev sahibesi olarak hepsinin üstesinden geliyor. Günün yorgunluğunu atmak için döndüğünde ise kapıyı açacak birinin olmaması onu üzüyor. Tek yaşamayı çok sevse de tek olmayı bir türlü sevemiyor. Bir şekilde bekleyeni olsun istiyor galiba.

Bazı günler hiç evden çıkmıyor, duvarlar onun üstüne o ise her zaman yaptığı gibi kendi üstüne geliyor. Sonra bir şekilde sokaklara dökülüp kapıyı açması için birini aramaya karar veriyor. Aslında kendine bir ev aradığının farkında olmadan.

Çünkü yeri geliyor kız nasıl akıtan çeşmeyi tamir ettiyse biri de onun akan gözyaşlarını durdursun, kız bir başına her gün nasıl evini silip süpürüyorsa biri gelsin tüm sıkıntılarını, evhamlarını silip atsın istiyor. Bazen de tam tersi oluyor.

Kendine tertemiz bir ev seçip yerleşmektense zoru seçiyor, dertsiz başına dert açıyor. Adımını attığı evlerde hep aynı cümleleri kuruyor: Duvarlara sıva yapmak lazım, sonrasında da bir boya. Şu mobilyaları da değiştirmek gerek, e mutfak dolapları da tamir edilmeli diye düşünüyor. Oysaki mobilyalar gömme, yerinden çıkmaya niyetleri yok, dolap kapakları gevşek olunca daha rahat açılıyor belki de… Ama kız ondan talep edilse de edilmese de her şeye el atmak istiyor. Kiracı olacağının farkında değil.

Yine de pes etmiyor başka evlere bakıyor. Kiminin kocaman bahçesi var, çalı çırpı kaplamış. Kimi var boydan boya pencereleri var, ah! Diyor kız, buldum. Ama içeriye ışık girmesini engelleyen yıkılmaz duvarları var. Bir deniyor iki deniyor, inat bu ya üçüncüyü dördüncüyü zorluyor. Ne yazık ki gücü yetmiyor tenden önce gelen duvarları yıkmaya. Bazı evler var çok misafirli, istediğini burda da bulamıyor. Arıyor, arıyor, arıyor.

Günün sonunda yorulup eve dönüyor. Büyük odadaki küçük aynasının başına oturup kendi kendine konuşmaya başlıyor. Karşıdan cevap yok. İyi bari. Çünkü kliniği insanı rahatsız edecek kadar sadelikte ve sessizlikte olan(ki aynı şekilde kendisi de öyleydi) uzman kendine cevap vermediği sürece sıkıntı olmadığını söylemişti. Konumuza dönelim. Aynanın karşısındaki o “tek taraflı” konuşmada kız bir başka kişiyi evi yapamayacağını fark ediyor. Olur da yaparsa ve bir gün o evden ayrılması gerekirse evsiz kalacağını biliyor. O sokaktan korkar, soğukta üşür. Hem bunca eşyasını, takısını, tokasını, neşesini, kederini sığdırabileceği bir ev bulamaz ki.

Bu yüzden kendini, kendi evini güzelleştirmeyi kafaya koyuyor. Saçlarını kestiriyor, her şey kafada başlar diyordu okuduğu kitap tam doğru anladığından emin değil ama başlıyor bir yerden. Düzenli gitmese de spor salonuna üye oluyor, bir şekilde ait hissetmek onun için önemli. Story attıktan sonra sadece birkaç sayfa okusa da o çok merak ettiği kitabı alıyor eline. Kitaptaki karakter yeri geliyor onu çok üzüyor, kızdırıyor. Kız elindekinin kendi günlüğü olduğunu sonradan fark ediyor. Belki doğru belki yanlışlarla dolu olsa da evini seviyor. Kendisi dışında herkesten ve her şeyden kaçmak için burayı güvenli hale getiriyor. Sihirli sözcükleri söylemeyenin giremeyeceği çiçekten duvarlar örüyor saçlarıyla beraber.

Yıllar hala fark etmeden, mevsimler haber vermeden geçse de artık odası eve dönüştü. Şimdi sadece komşular değişiyor ama ev değişmiyor.

What do you think?

1 Beğeni
Upvote Downvote

Bir cevap yazın