in

Merhaba!

Selâmün aleyküm, Salut, Hallo, Ciao, Hola, Konichiwa, Ni hao, Ola, Marhaba, Merhaba

Hangi dilde olduğu fark etmez sanırım. Selam selamdır işte önemli olan almaktır vermektir. Gerisi çokta mühim değildir. Bazen samimi olabiliyoruz, selam verdiğimiz kişiyle oracıkta dakikalarca konuşup görüşmediğimiz günlerin acısını çıkarıyoruz. Bazen ise bir selamı bile esirgiyoruz insanlardan. Neden bilmiyorum yakın bir zamana kadar hep karşıdan beklerdim selamı sonra anladım ki karşımdaki de benden bekliyor aynı şeyi. Dedim ki bırak kibrini bir kenara selam ver, selam vermek sünnet ayrıca(pek bir kafiyeli oldu). Neyse konu bu değildi sadece selam vermek istemiştim kendimce. Biraz depresyonlu bir süreçten geçiyorum, uzun zamandır kendimi sorgulayıp duruyor amacımı anlamaya çalışıyorum ama yok anlayamıyorum.

Severek, havalara uçarak geldiğim üniversiteyi, her gün bırakmaya karar veriyor daha sonra emekli maaşının yarısını bana gönderen babamı hatırlıyorum. Sevmeye çalıştığım hiçbir şeyi  sevemiyor, bu saçmalıklarla dolu günümüz dünyasını anlayamıyorum. Çevrem; “Atanyacaksın tüh yazık sana” diyen, kendini zeki sanan insanlarla dolu. Bilmiyorlar bir öğrencinin ne kadar emek harcadığını, nasıl baskılara maruz kaldığını, ne tür bir stres yaşadığını, doğal gazın yanma derecesinin sıfırın altında olduğu öğrenci evlerinde, tıklım tepiş öğrenci yurtlarında aç karnına ders çalışmanın ne demek olduğunu bilmiyorlar ve çok lazımmış gibi fikirlerini beyan ediyorlar (neyse sakinim). Bir de işin çalıştığının karşılığını alamama kısımı var ki baya derin bir mevzu olup üstüne psikolojik tezler yazılası bir durum bu. Hiç girmeye gerek yok, kalbimizde derin bir yara ama olsun.

İşte böyle böyle deliriyoruz. Çoğumuz karşılayamıyor beklentilerini(misal ben). Çoğumuz nefret ede ede ekmek parası diyerek asla sevemediğimiz işimize gidiyor ve her akşam kirasını zorla ödediğimiz evlerimize geri dönüyoruz. Kabullenemiyoruz, sevemiyoruz ama eyvallah diyoruz, buna şükür diyoruz, ya nasip diyoruz. Beklediğimiz güzel, güneşli günler asla gelmiyor, zavallı gençliğimiz dolmuşların arka koltuklarında ve çoğu zaman ayakta tükenip gidiyor. Kimseye anlatamıyoruz derdimizi herkes bizden dertli çünkü herkesin işi, gücü, hayat gailesi, çektiği çilesi, erkek arkadaşı, eski aşkı bilmem nesi var. 🙂 . Tabii bir de kredi kartlarımız var.Böyle “Aman ne olacak ya” diyerek aldığımız her şeyin ay sonunda bize ekstrelerde yansımasına kredi kartı diyoruz. (harika tanımladım). Bunlar hep kapitalizmin oyunu. Vallahi misal ben ister miyim borcum olsun? Ama elimde altın varaklı kredi kartım olunca kendimi prenses gibi hissediyor önüme gelen her şeyi almak istiyor ve tabi ki alamıyorum. Prenseslik de bir yere kadar çünkü.

Anlatacak çok şey yazacak konuşacak çok durum var ama öyle ha deyince yazılmıyor her şey malumunuz. Bu hayat bana çok şey öğretti gibi klişe laflar etmeyeceğim (ya da belki ederim). Küçükken hep pazarcı olamak isterdim. Aklıma geldi şuraya yazayım da dursun. Önce bebektim sonra çocuk oldum, abla oldum, öğrenci oldum, aşık oldum, deli oldum. Olursa öğretmen olacağım inşallah. Bir gün mutlu da olurum oluruz yani. Ben gideyim de Ahmet Kaya türküleri dinleyeyim. Sahi ben size merhaba demiş miydim. Merhaba!

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Neva

İnsanlığa sevmeyi öğretelim.Zira sevgisizlik adam öldürüyor.

Bir cevap yazın

Bir Yorum