in

Öğrenmenin acı duygusu

Eskiden bir konu hakkında fikir yürütürken detaylı düşünmeyip o anın ruhuna uygun keskin sayılabilecek yargılar öne sürerdim. Birçok insan gibi bende o anın farkına varmadığım için öne sürdüğüm fikirler, düşünceler, yargılar kimi zaman kırgınlıklara kimi zaman da hayal kırıklıklarına neden oluyordu. Sonrasında düzeltmek için gayret göstermeme rağmen çoğu zaman başarısızlığa uğrayıp bir çuval inciri berbat edebiliyordum. Bu durumu sonlandırmak adına kendime sorular sorarak yanıt aramaya başladım. Kendime sordum. Dedim ki içinde bulunduğum bu durum bir acizlik mi yoksa ruhun dehlizlerinde olan bir saflık mı? Ne kadar üzerinde düşünsem de bir türlü yanıtını bulamadım. Saflık desem kendimi kandırmış olur muyum ya da acizlik desem kolay bir yanıt olur muydu? Sanırım yanıt vermek konusunda bir cesaretsizliğe sahiptim. Çevremdeki insanların vereceği yanıtlarla yetinmem gerekecekti. Galiba doğru olan tutum buydu. Çünkü; çoğu zaman kendinizi tanıdığınızı düşünürsünüz ama aslında insan kendini tanımak konusunda çaresizdir. Böyle bir arayışta olmak bile insana yorucu gelir. Tabi yorucu gelse bile kendini tanıyan insan yok diyemeyiz. Elbette sınırlı sayıda olsa bile kendini tanıyan insan vardır. Buna karşılık İnsanı tanıyacak ve tanıyan çevresidir. Çevre kendisine ayna olur. Öyle bir ayna ki bazen karşısında kendini açıkça tanıyabilirken bazen de kendini farklı görüp kendini kaybedebilirsin. Sonrasında kayboluşunu aramaya başlamak için didinip durursun. Bu noktadan sonra insan, kendi özüne dönmeyi düşünmez. Düşünmediği içinde kendini daha uzaklarda aramaya başlar. Aslında insanlar için bu gerekli bir ihtiyaçtır. Tıpkı benimde ihtiyaç duyduğum gibi kimi dünyalar arasında bir arayışta oldum. Bu arayış tekrar kendi özüne doğru giderek sonlanacaktır. O son kendi özü olduğu için anlamlıdır. Buraya kadar her şey anlaşılabilir bir durum iken benim asıl değinmek istediğim konu insanlar bu yaşamda böyle bir arayışta iken bir taraftan da sürekli öğrenme durumu içerisindedir. Bu öğrenme beraberinde acı duygusunu da getirmektedir. İnsanlar yaşadığı süre içerisinde sayısız bilgiler öğrenir, deneyim kazanır. Bu bilgi ve deneyimler insanın yaşamını oluşturur. Bir saat gibi zamanı geldiğinde de insan yaşamı son bulacaktır. Ama o gün gelene kadar yaşamı sürekli öğrenmekle geçen olan insanın hissettiği acı duygu onun insanlığını hatırlatan duygudur. Onu harekete geçiren en büyük güçtür. Öğrenmenin acı duygusu, insanın varoluşunu sorgulatan manevi sızıdır. Yaşadığı dünyada gördüğü, duyduğu, dokunduğu bazı durumlar insanın yüreğine, aklına o acı duyguyu duyumsatır. Öğrenmek her zaman mutluluk getirmez. Bir filmde izlediğiniz bir sahne, bir kitapta okuduğunuz dizeler yada günlük hayat rutininde yaşadığınız bir anınız size öğrenmenin acı duygusunu yaşatır. İzlediğiniz haber ajansında gördüğünüz bir haber ya da o haber içerisinde sizin ilginizi, dikkatinizi bir anlığına bile çeken bir görüntü, bir ses sizin acı duymanıza neden olur. Radyodan dinlediğiniz bir müzikte bile o acıyı hissedebilirsiniz. Siz artık onu hissetmişsinizdir, yaşamışsınızdır. Zihniniz, aklınız, yüreğiniz siz farkında olmadan onu kendi bünyesine çekmiştir. İnsan manevi olarak her şeyi kaldıramaz. İnsanın bir sınırı vardır. Onu hayatta tutan, varlığının devam etmesini sağlayan bir kapasitesi vardır. Öğrendikleri bazen onu aşar. İnce bir ruha ve duyarlılığa sahipse öğrenmenin acı duygusu bedenine de etki etmeye başlar. Bazen kendi içinde haykırmaya ihtiyaç duyar. Kimse duymasın ister. Sessiz bir çığlık atar. Yaşadıkları ve öğrendikleri aklının en derininde o acıyı duyguyu her zaman saklar. Sakladığı gibi o duygu sayesinde de ayakta kalabilmeyi başarır. Tıpkı umut gibi öğrenmenin acı duygusu insana direnebilmeyi de öğretir. İnsan varlığının bütünlüğü içerisinde onu yaşamın köklerine sıkı sıkıya bağlar. Öğrenmenin acı duygusu sayesinde karanlığı tanıyıp aydınlığa iradesini uzatır.

What do you think?

4 Beğeni
Upvote Downvote
Yeşil Yazar

Written by Furkan Korkmaz

Bir cevap yazın

yorumlar

  1. Linkini verdiğinize hemen tıklayıp o eşsiz müziği dinlerken aynı zamanda parantez içerisinde yazmış olduğunuz insanların hayat hikayelerini okudum.Çok hüzünlü bir dünyada yaşıyoruz.Bazen düşünüyorum bu hayat uğruna değer mi diye.Ama ruhlarının nasıl olduğunu anlayamayız.Anlayamadığımız içinde yorum yapmakta doğru gelmiyor.

  2. Genç yaşta hayatlarına son verenlerin arasına Amy Winehouse ve Kurt Cobaini de hatırlayabiliriz. En azından benim bildiğim ve hatırladığım bu isimler.Her ikisinin hayatlarını anlatan biyografi filmlerini izlemiştim.Her iki isimde bir müzisyendiler.Hayat onlara şöhreti kazandırırken bedelin ölüm olacaklarını bilmezlerdi.Kurt Cobain örneğin hayatının 27’sinde hayatına son verdi.

  3. Son birkaç yıldır yaşamın nasıl olduğunu artık tanımlayamıyorum.Kendi yalnızlık hapishanemi oluşturarak o hapishanede yazdığım sözcüklere tutunarak varolmaya çalışıyorum.Eskiden yapmaktan zevk alacağım etkinlikler yapardım.Koşardım, gezerdim, kült sayılabilecek filmler izlerdim, müzik keşfine çıkıp ritmi yakalamaya çıkardım, sosyal medyaya girip farklı insanlarla farklı konular konuşmaya, bilgi alışverişi yapardım.Çevremdeki arkadaşlarla buluşup kaliteli vakit geçirirdim.Kendime hedefler belirleyip onları gerçekleştirmeye çalışırdım.Ama artık hiçbirini yapamıyorum.Herşey anlamsız ve sıkıcı sanki.