in

Kaldırımdaki Adam

Yaklaşık bir ay önceydi. O gece gözlerime bir türlü uyku girmiyordu. Huzursuz bir ateş böceği kadar odanın içinde dönüp dolaşıyordum. Belki yorulur ve uykum gelir diye ilk okuldaki temel beden hareketlerini aklıma getirerek uygulamaya çalışıyordum. Kollarımı bir o yana bir bu yana savurup duruyordum. Ama nafile ne yaparsam yapayım huzursuzluğum geçmiyordu. Eski anılara yolculuk yaparak düşüncelere dalmak bile sonuç vermemişti. Bir an balkona çıkıp temiz havayı solumak ve gecenin sessizliğini hissetmek istedim. Bu istek doğrultusunda balkona çıktım.

Hafif rüzgarın eşliğinde temiz havayı olabildiğince içime çekmeye başladım. Sonra gökyüzüne bakıp seyre daldım. Bazen insan bunun farkında bile olmadan yaşayıp gidiyor. Hayatın akışı içerisinde bir anlığına bile olsa insan durup huzur içinde nefes almayı bilmeli. Yorgun iken durup rahatlamalı ve streslerden uzaklaşmayı başarabilmeli. Hem kendini hem de doğayı dinlemek için ufak bir çaba göstermeli. İnsan ancak bu şekilde yaşadığını hissedebilir. Belki sayısız kez buna benzer deneyimler geçirmişizdir. Ama bu deneyimlerin üzerine yığılan hayat kırıntıları o deneyimleri bulmamıza  engel olmaya başladığı an kendimizi bir arayış içerisinde buluruz. Sonuç vermeyen arayışlar neticesinde bir türlü o özü bulamayız. Bir anlık durum belki de özümüzün ne olduğunu hatırlatabilir. Benim için o gece kendimi ve onu var eden özümü bulmaya yakın olduğum zamandı. Zaman benim için durmuştu sanki. Balkonda öylece durup çevreyi gözlemliyordum. Sessizlik doğaya hakimdi. Sonra birden bir insan sesi duyar gibi oldum. İlk önce anlam veremedim. Rüyada olmadığıma emindim. İlk ses uzaktan gelen bir mırıltıya benziyordu. Sanki biri küçük tonlarda bir şarkı mırıldanıyordu. Bir kaç dakikalık mırıldanmanın ardından ayakkabı sesleri eşlik etmeye başladı. Ayakkabı sesi kısa bir süre içerisinde daha da yaklaşıyordu. Sonra bir anlığına bütün o sesler kesiliverdi. Kesildiğine göre o kişi yürümeyi bırakıp bir yerde durmuştu. Ya yolun ortasında ya da kaldırımda bekliyordu.

Gecenin karanlığı hala sürüyordu. Yolun her iki tarafından gelen giden bir araç olmadığı içinde karanlıkta o kişiyi göremiyordum. O an aklıma ilk gelen şey; Telefonumu çıkarıp aydınlatmayı açarak yola doğru tutma isteği oldu. Sonra nedense bu isteğimden vazgeçtim. Biraz tuhaf olacak diye düşündüm. Belki de o kişiyi rahatsız etmekten korktum. Aklıma geleni yapmış olsaydım eğer belki ben rahatsız olurdum. O kişi her kimse durduk yerde bağırıp çağırıp tüm mahalleliyi uyandırabilirdi. Gereksiz yere sıkıntı çıkmasını istememiştim. Balkonumuzun aydınlatması da olmadığı için elimden hiçbir şey gelmiyordu. Sokaktaki kişi bir hırsız da olamazdı. Eğer hırsız olmuş olsaydı mutlaka bir ses duymaya devam ederdim. Gerçi Birinci ve İkinci katlardaki demir korkulukları bir hırsızın eve girme isteğini kolaylıkla vazgeçirme potansiyeline sahipti.

Hayatımda ilk defa gün doğumunun olması gerekenden daha hızlı gerçekleşmesini istedim. O anlar benim için çok uzun geliyordu. Gün doğumu biran önce gerçekleşmeliydi. Ama anlaşılan doğmak için hiç acelesi yoktu. Biraz daha oturup beklemeyi tercih ettim. Nasıl olsa gün doğumu merakıma karşılık verecekti. Uzun bir bekleyişin sonunda nihayet gün doğmuştu. Gece boyunca sokakta bekleyen o kişi kısa boylu, siyah ve uzun saçlara sahip bir adamdı. Kılık kıyafeti de gayet temiz görünüyordu. Ama normal olmayan bir şey vardı. Sanki birini bekliyor gibiydi. Ama öyle biri yoktu. Olsaydı mutlaka haberim olurdu. Başka birinin gelişini duyardım o karanlıkta. En ufak bir ses de olsa tanık olurdum o gecede. Başka bir neden olmalıydı.

Bir insan yalnız başına karanlık bir sokakta beklemeyi neden tercih edebilir ki? Onu gece boyunca arayıp soranda yoktu. Bir kere bile telefonunun sesini duymamıştım. Belki de telefonu yoktu. Acaba sığınıp barınabileceği bir yuvası bir evi var mıydı? Yoksul, fakir bir insan mıydı? Yoksa eşi tarafından terk edilmiş biri miydi? Bu adamı ilk defa bu sokakta görüyordum. Daha önce karşılaşmamıştım. Mahallede böyle biri olmadığına emindim. Gerçi günümüzün modern dünyasında kimse kimseyi tanımaz olmuştu. Yok yanılmıyordum. Daha önce görmemiştim onu. Ardı ardına sorular sormaktan kendimi alamıyordum. Sokağa çıkıp yanına gitmeli miyim? Yoksa beklemeye devam mı etmeliyim? Gidip bir merhaba desem, selam verip sohbet etmeye çalışsam acaba bana ne tepki verirdi? Beklemekte olduğu yer bir otobüs durağı olsa otobüse binme bahanesiyle bende orada bekleyebilirdim. Ama gece boyunca bekleyip durduğu yer bir kaldırımdı sadece. Öylece oturup beklediği bir kaldırım. Sessiz bir şekilde karşı kaldırıma usulca bakan bir adam.

Sabahın ilk saati geçmek üzereydi. Gerçi sabahın ilk saati herkes için farklıdır. Kimisi için işe gitme vakti olduğu zaman, kimisi için okula gitme vakti olduğu zaman, kimisi için de spor yapmak için evden çıkma vakti geldiği zamandır. Sayısız örnekler verebilirsiniz. O gecenin sonundaki sabahın ilk saati benim için sokaktaki adamı gördüğüm anın zamanıydı. Peki ya o adam için zaman var mıydı? Gece, gündüz kavramı var mıydı? Olup olmadığını bilemem ama o kaldırımdan kalkma vakti gelmişti. İnsanlar tek tük sokağa çıkmaya başlıyordu. Adam garip bir şekilde çevresine bakmaya başladı. Sanki huzuru bozulmuş gibiydi. Ne diye dışarıya çıktınız sorusunu soran gözlerle sokağa çıkan insanlara bakıyordu. Daha fazla duramayacağını anlamış gibiydi. Nereye gidecekti peki bu adam? Kimdi bu adam? soruları içerisinde gezinirken adamın mağrur bir şekilde ayağa kalktığını gördüm. Sonra sakin ve kendinden emin bir şekilde yürüyerek sokaktan uzaklaştığını gördüm. O günden sonra bir daha o adamı görmedim.

What do you think?

2 Beğeni
Upvote Downvote
Yeşil Yazar

Written by Furkan Korkmaz

Bir cevap yazın