in

tıpkı içinde fil saklayan boa yılanları gibi

Öyle kenti siyaha boyayan bir düş olmayacak nasılsa, keza bir düğüm değil. Vardırılmak istenen belki kilometrelerce damar sayısız kalp var, kavuşturulması dert.


Gündüzleri ağladım mı sor bana, karanlığı çoktan unuttuk. İnancın sapasağlamlığı alıkoydu düşünmekten, varoldukça düşündürülmekten. Daimi acılar çalabildiyse kapıyı evde yokuz, hiç olmadık, belki sonra, çok sonra.

Uyuşturuyor morfin, unutturuyor uyku. Caddenin tam yamacında bir rüya gibi, o kadar soyutsun ki bir kabus sanki. Önsözü okumadan geç, gelişme bölümü senlik değil, sonuca bağla. Elimdeki tek kitaba bakakaldım günlerden birgün, okudum durdum. Meğer avcuma yazılmış, parmakların titrer.

Sesle birlikte başlar ya ağıt, kısalır ya ömrümün kalanı, dikenli yollara sap. Sap ki kaybol, kaybol ki nefes al, nefes al ki öl, bit, tüken.

Küçük bir dairede yaşardı mutfaksız aile, ne susmak ne de susamak onların harcı. Cıvıltı kovarıperdi ödlek kuş, narince. Bu nehir vakti demekti, anne öptü çocuğu kaybedecekmişçeşine, kaybetti de.

Bir miktar daha daraldı boru fareyi sıkıştırırcasına, ardından soğuk hava. Geberdikçe kederden uyanılmak istenmedi sıcak yataktan. Şöyle bir gözatmaya dahi vakit yok, yastık kayıp yastık.

Arkadaştan öte bir lidar dizesi, buldukça kendini satırbaşı yapan. Karpuz kabuğuna yazılar yazıldıkça nefes alan koca bir güruh var, eksilmeyen. Keşke diye diye çaydanlığı deviren.

Küçük kara balık misal, amaçsızca yüzmekten bihaber değil. Başka yerler görmekten, ağızdan çıkacak üç beş kelama hasret duyarız. Çünkü bu kulacı ince, yaşamın nasıl olduğunu merak eder.

Ya da prensimiz var oldukça küçük olan. Susamadıkça çöle düşmek sünnet midir bilemem fakat akbaba tam sırtında. Kepaze bir kum var ayakkabı içinde, yakıyor. Sonra aklıma geldi birden belki kurcalayan kafamı bir rakama inat “eğer benim bir atkım varsa, onu boynuma dolayabilirim veya alıp götürebilirim. Ama sen yıldızları asla yerinden söküp alamazsın.”

Sınırlar varsa bir karınca kabilesinde ihlali pek de hoş olur. Zan altında birkaç düşünce er geç ışığın vekaletiyle düşecek. Küçük dünyalar varedip yokol yokol diye bağır. anlam dünyasına kıyasla bir adım önde, elbet hak verilecek.

Dikkat bu çaba tedirgin edebilir, varlığıyla yokolan bir hissiyat. ten rengi dediğiniz siyahtan ibaret, düşüncenin rengi yoktur. Bilinmeli ki daha çok renk, yedi renk.

Ve bir miktar kuşatmalar, kanını, beynini, düşünü. kimisi düzenbaz olduğuna şahit kimisi sanık korkusu. Her dilde bir leş şarkısı her bölgede bir leş duvarı.

Pazarı olabiliyorsa canın, canların; mermi piyasası hamdolsun. Ölmek varken yatakta ayıbı sizin olsun. Dertli’nin derman aradığı bir patika farzet, bataklık girişi.

Hafıza meselesi, üstüne düşünmek kafi. kırk haramilerin kırkı da birbirinden kırık, öyle ya da böyle tebessüm. Niyaz edilecekse gamzeler tatlı su ile doldurulmalı.

Tıpkı içinde fil saklayan boa yılanları gibi.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Zafercan Çapar

cokgzafer@gmail.com

Bir cevap yazın