Küçük meseleleri dert etmeyi gelenek haline getirmiş insanlar tanıdım.Küçük insanlardı bunlar haliyle,zaten büyük insanlar nadir yüzyıllarda görülür ve o çağ onlarla alınır.Benim bahsettiğim insanlar duvarda ki çatlakları,domatesin haddinden fazla kırmızı oluşunu,komşusunun evin içinde koşarak gezen çocuğunu,yıllar önce iptal ettirdikleri banka kartlarının kayboluşunu dert eden insanlar.Stres içinde ve bin bir dertle yaşamak onların rutinidir.Emekli albayın arabayı hafif çapraz park edişi sorun olur onlara.Bir şeyi dert edinebilmeleri için yakınlarında olması yeterlidir.Küçük insanlar,küçük dertler dedik ya,büyük dertler ve uzak mesafeler işte bu küçük insanların küçük dertlerle dolu hayatında zerre gölge etmez.Garip şekilde dizi aşklarını,yalancı yoksulluklarını bile dert eden bu insanlar,kendinden biraz uzak diye insanların katledilmesine ses çıkarmaz,bunu umursamaz.Yardım etmek,umursamak için din gibi,ırk gibi ortak bir payda arar.Size üzülecekse bilmek ister hangi tanrı ya tapındığınızı,atalarınızın hangi topraklardan göçtüğünü,canınız yandığında hangi dilde bağırdığınızı.Onlar için yetersizdir hepimizin homo cinsinin spaıens türününe ait olması,daha geniş kapsamda hepimizin canlı olduğunu aynı hisleri ve hissediş şekillerini paylaştığımızı,aynı dünyanın sularından yüzüp aynı rüzgarlarda derin nefesler aldığımızı anlamaz ve umursamazlar.Unuttukları nokta şu dur ki,dünya küreseldir ve bir küre üzerinde yapılan tüm yolculuklar ayni yerde bitmeye mahkumdur.Zulüm yayılan bir şeydir.İnsan ve insan müsveddesi olmak arasındaki derin ve karalamalarla dolu fark işte buradadır.
Öfkeliyim,öfkem taşıdı sırtladı taşıdı bu yazıyı.Anlatı sürdürmeyi iş edinmiş biri olarak,tek ödülü olan anlaşılmaya ulaşamamak,huzursuzlukla başlayıp öfkeye dönüşen bir şey.
Ötekileştirme yapmak istemem,kalabalıklar arasında çıkıp others ! diye bağırmak değil niyetim ama var onlar.Biz bir naiflik fırtınası içinde yok olsak da kaba ve vahşi olanlarımız var.Anlatsak anlamazlar,yazsak okumaz,film çeksek izlemezler.Belediye megafonlarından anons geçsek 24 saat gider 25. saate sığınırlar.
Ben bir çözüm bulmuyorum,bir arayış içinde de değilim.Fildişi bir kuleye çekilmiş hiç değilim zaten istesem de bu olanaktan yoksunum.Sadece yaşamın bazı değişmezleri olduğuna inanıyorum.Nerede olursanız olun,kim olursanız olun bazı değişmezler var.En büyük değişmezimiz ölecek olmamız.Bir acil çıkış kapısı olarak ölüm bizim bu yolu sürdürebilmemizin tek sebebi.Küçük insanlara,can yakan anlar ve hatıralara,yanlış olan onca şeyi savunan milyonlara,katliamcılara,gerçek gömücülere,kalyonculara,başka nasıl dayanılır.
Öfkeli bir anını hatıla,hızla yürümeni,eşyaları savurmanı ve sonra yorulmanı,öfkenin sana ağır gelmesini,yaşadığın histen bezmeni ve bir kenara çökmeni,hatırladın değil mi ? Hah işte bu yazıda öyle bitti.Ben bir kenara çökmüş halde dağınıklığa bakıyorum.