Kelimeler uzuyor dallardan, boyum küçük, yetişemiyorum. Uzandıkça ellerim küçülüyor, umudum yıkılıyor. Bir duvarda kaç ben var, sayamıyorum. Yetişemiyorum sayılara, sayılar gizleniyor zihnimden. Bir şiir tutturmuşum adımlarımı takip eden, beni bırakmıyor. Yürüdükçe yoruluyorum bende, şikayet etmiyorum kimseye. Fakat soluk soluğa kalışım, ciğerlerim hoyrat… Hangi kelimeyi tutmalı şimdi, alsa şu canımın sıkıntısını, umutları yeşertse dallardan çocuklar gibi şen şakrak peşine dolansam baharın gelişine. Bahar mı dersin, kar yağıyor bacalı evlerin üstüne. Sarılıyor insanlar birbirlerine, ben onları anlattıkça korkuyorum sanki elimde bir ateş. Kime anlatsam bilemiyorum, sanırım çekingenlik bu yollarda bulaştı bana. Hani nerede o dalyan gibi yanımda duran özgüven? Karanlığa esir olunca fısıltılar yok şimdi, bir kayıp. Duraklara asılmalı arandığı. Koca koca harflerle süslenmeli afişler, aranıyor. Bir kayıp ardına düşünce ne zor bir tüneli gözlemek, ya ışık bir trense… Sesler kesiliyor şimdi, oluşmamış hasretler özlemlere bırakıyor kendini. İnsan durup durup bir duvarda kaç ben olduğunu merak ediyor. Yetişemiyor hiçbirine, konuşamıyor sessizliğinden. Söylediği gibi onunda, gölge etme başka ihsan istemez. Sarılırcasına kocaman bir sessizliğe gün bitiyor, güneş kırptı mı bu koca şehirde arabalar martıları kaçırıyor. Yok şimdi sahil kenarlarında simit isteyen martılar, yok şimdi sahil kenarlarında simit uzatan eller. Hepsi birer dört duvar içinde göğü izliyor. Ben yetişmeye çalışıyorum dallara, bir ulaşsam kelimenin ucuna biliyorum, diğerine ulaşırım. Ama ellerim küçülüyor, küçülüyor. Susamıyorum ama konuşamıyorum da…
*Şunların gözlerine baksan sevda tomurcukları ararsın gözlerinin arkasında, ama ne aldanış! Tatmin edilmez bir açlıkları vardır, gözleri doymayan.