in ,

Farzet ki kendi cenaze törenin

Hiç düşündün mü? Sence de ilginç değil mi? Yaşamın değerini anlamak için gerçekten inanılmaz bir yöntem. Tüylerin çoktan ürperdi bile. Zamanından ayırıp sadece bir kez de olsa düşün. Öldün, morgdasın, buz gibi bir mekan ve sen öylece kalakalmışsın. Birazdan seni sevenlerin gelecek, arkadaşların, ailen, herkes. Seni gören fenalık geçirecek. “olamaz hayır daha dün gördüm” , “hala inanamıyorum” gibi sözler de işittiğinde o saatten sonra boş boş kelamların hiçbir gereği yok. Kimler geçti o soğuk buz gibi tezgahtan. Taşların en ürpertici olanı, en soğuğu ve en acımasızı. Onca kalabalıkta tek ölü tek acınacak gözlerle bakınan sensin. Onun kıyafetleri, O bu yemeği severdi derken işte o zaman seni sevenleri, sevdiklerinizin önemini anlayacaksın belki de. O saatten sonra geri dönüşünün olmadığını, senin için sunulan kredilerin bittiğini bütün bunlara cevapsız kalacağınızı düşün bir. O an sana bakan insanların surat ifadelerini düşün, akıllarından kalplerinden geçen cümleler ne kadar da farklı dimi? Eşini, çocuğunu, ablanı, abini hepsini koy tek tek yerlerine. Vakur duruşlu çaresiz bakışlı koca çınar baban, canından diri diri parça kopan, gözyaşı hem içine hem dışında sel gibi taşan annen, şaşkın ağlamaklı bakışlı dostlar.. Bunların hepsi farkındalık yaratıyor insanda. Asalak gibi bir yaşam sürüp sıradan bir insan gibi bu dünyadan çekip gitmek değil mesele. Esas fark edilmesi gereken en büyük etmen hayatın ve nefes alıp veriyor olmanın kıymetini biliyor olmak değil midir? Evet buraya kadar hepsi hayaldi. Peki ya bunlar hayal değil de gerçek olsaydı? Yaşam perden hiç açılmamak üzere sonsuza dek kapansaydı? Asıl unutulmaması gereken önemli ve bir o kadar da üstünde durulması gereken konu hazır nefes alıyorken kırılan kalplerin, söylenen yalanların, bilerekten veya bilmeyerekten yapılan hataların onarımı için daha nereye kadar beklemeli bu insanlar? Ama sana göre hayat devam ediyor. Aklında iş, okul, kurduğun hayaller, geleceğin ailen, maç planların, sohbetlerin ardı arkası kesilmeyen hayata dair şeyler. Öldüğünü düşünmek korkunç evet ya da oldukça melankolik ama şu an ki yaşamında o kadar meşgulsün ki sanki hiç ölmeyecekmişsin gibi davranıyorsun. Devam et kır sevdiğin insanları, unut yapılan kötülükleri hiç pişman olmayacak gibi. İnsanların bu konudan muzdarip olduğunun hiç gerçekçi bir açıklaması yok. Çünkü asıl korkulması gereken “ölü” değil insanın “ diri” olanı. Her şey somut. Diyelim ki uyandın hayata devam ediyorsun, hepsi bir rüyadan ibaretti. İrkildin, kalktın yerinden. Fark edebilecek misin ? yani sahip olduklarının değerini bilip “yok, bütün hatalarımdan arınacağım” yalanını diline dolandıracaksın yine. İşte o an film şeridi sana tokat gibi gelecek. Ailenin gerçek hayatta üzerine titredikleri biricik evlatları ne de çok hata yapmış. Evet belki her ölüm gibi çok erkendi ama kendi acısını yaşattığı acı kadar geride de o kadar acı bıraktı. Acı bir sesle “doyamadığım evladım” diyen titrek sesli anne! bilmiyor incittiğin kalpleri. Tüm bunların gerçekliğini düşündüğünüzde faili meçhul sorularla dolu bir beyin, kimdim ben? Neden buradayım? Sen sadece kendi varlığının ve yok oluğunun arasındaki arafta kaybolmuş gidiyordun. Geçmişte kötü hatıralarla bıraktığınız o andan sonra ne yağan kar tanelerinden zevk alabiliyorsun, ne de yağmur damlalarından. çok kötü geçen havalar kadar mutsuz ve huzursuz, düzelmesi zor olan pişmanlık ve çaresiz bakış. Sahi böyle mi bitirmek isterdiniz filminizin son sahnesini?

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by armağan oral

29 yaşında evli bir bebek annesiyim. Duygularımı kağıda dökmeyi; insanlarla duygularımı paylaşmaktan daha çok severim. İçe dönük bir dünyamı hayal gücümle harmanlamaya çabalamaktan vazgeçmem

Bir cevap yazın