in

ANIMA-ANIMUS (1. ANIMA)

ANIMA – ANIMUS;

İsviçreli Psikiyatr, psikanaliz kuramının büyük isimlerinden olan Carl Gustav Jung’un genişletip ele aldığı “arketipler” kavramı üzerine inceleyip değerlendirdiği, konudan sadece bir kısmı olarak nitelenebilir biçimde ele alınan “Anima” ve “Animus” Kompleks arketipleri hakkında değerlendirmede bulunulmaktadır.

 

Bireysel ve toplumsal olsa bile, tekil olgunluktaki ruhun ve kişinin, kompleks yapısını ortaya çıkaran ve bölünen iki karakterli şekilde tanımlanan “yarı-yarıya” -cinsellikte- psikenin (erkek ve kadın) biçiminde fizyolojik olarak nitelikle’nen kolektif bilinç altı ve Geleneksel (ethos) olarak biçimlenmiş cinsiyet faktörlerine karşın değerlendirilmektedir.

Kişinin-Psikenin bireysel yaşamı boyunca deneyimleyeceği hayata karşı, yaşama olasılıklarını eline alacağı çekirdek aile ve toplum yapısında ona yol gösterici, hatta kişinin kendini de tanımlayabileceği biçimde gelişimini sağlayan faktörlerin başına arketileri yer alır. Ona biçilen rolü üstlendiği tipleme ve biçimin genel adına, “cinsiyet faktörlü” yaşam olarak bakarız. Yani bireye doğuşu sırasında belirlenen fizyolojik sınıflandırma ile cinsel organ vasıtası yoluyla konulan karakter ve durumdur demek gerekir. Kişinin psikolojik yaşamı boyunca üzerinde etki eden etmenlerden başlıca en büyük arketipik unsuru; anne üzerinden gelen komplekslerin kişi ve hem-karşı cinsi olarak bağıntısı olduğu bu arketipikle ilişkilidir.
Özetle anne derken kast edilen bu kompleks kişinin yaratıcısı olarak tanılanan doğum öncesi ve sonrası psikesinde rol oynayan fenomenleridir.

“Anne – Baba – Büyük Anne – Büyük Baba – Kaynana – Kaynata – Gelin – Damat – Eş ve Kız – Oğul – Cadı – Büyücü Bilge” olarak hayatına “dişil ve eril” fenomenlerin özümsenişiyle dahil edilmiştir.

Anne üzerine düşen görevlerden birisi olarak, karakterin bakıcı ve doğurucusu, onun koruyucu ve yol göstericisi şeklinde ilişkisini, karakterin hayata atılabilirliğini sağlayacak biçimde kurmasıdır. Aynı zamanda anne birey üzerinde hem yönlendirici hem de yönlendirilen bir hale dönüşebilir. İşte bu durumlar sonucunda kişinin içinde kalıtsal olarak var olan (fenomen) karakterinin sosyal yaşamda belirlenmiş olanının öteki tarafı, yani gölgesi tetiklenir. Gölgeler karakterin doğumundan önce ona biçilmiş olan sosyal maskesinin (personası) sırasında biçilen rol ile ötekileştirilen bir diğer yarısı olarak atıflanabilir. Bununla beraber bireyin medeniyet yapısı olarak, Ethos’a bağlı bulunduğu insansı durumlarının ötesinde kalan hayvansı kalıtsalların ötelenişidir. İlk insandan kalıtsal geçen bu durumun onun önceki formundan ruhsal olarak sakındığı ve gizlediği fanteziler ile ruhsal kaygılarıdır.(ilk insanın hayvansı dürtülerini gizlemesi)

Jung ve Freud, anne- kompleksi hakkında farklı yorumlamalarda bulunmalarına karşın, birbirine zıt şekilde anlaşılır durumlara sebebiyet vermiştir. Freud annenin erosunun çocuk üzerinde doğuracağı etkileri psikososyal düzlemde ele almasına karşın, Jung, bu durumun daha fenomenal hallere ötelenebilir oluşunu vurgulamıştır. Mitolojik ve kültürel hikayelerin ardında yatan kurguların bilinçsel ürünler oluşu konusunda tavrı neticesinde, Freud’dan daha geniş kapsamla anlaşılır şekilde yorumlama yapar.
Kısacası Freud “libido” tabirinin salt ve kısıtlı biçimde somut yaşama dair değerlendirmelerinden dolayı, ruhsal yaşantıda kişin davranışsal durumlarının cinsel dürtüler neticesinde tetiklenebilirliği gibi savunusu bulunmaktadır

Jung’a göre bunların ardında yatan sebeplerden başlıca etkisi, eros’un veya thanatos’un bile kompleks etkisinde kalan bireyin, davranışlarına karşı benimsediğine göre ruhsal yapısının değişmesidir. İşin içinde en büyük etken olarak arketiplerlerin rol oynadığını vurgulamıştır. Yaşantının tümünde insanın sosyal ve bireysel yaşamında deneyimleyeceği tüm değer ve deneyimle elde edilen niteliklerin sonradan edimlemesinin yanlış bir görüş olduğunu vurgular. Arketipler bireye salt ve köklü olarak ondan önce ve onun oluşumunda hazırda var olan değerler ve nitelikler olarak yaşamında erişebilir ve edinebilir hallerin etkisinde meydana gelir. Sosyal yaşamında birey, kendini arketiplerin farkındalığında ne kadar erken bir edinim ve duyumsama ile yaşama atılırsa, o denli bir yaşamını düzenli geçirebilme olanağı vurgusu yapar.

Kişinin içsel durumlarında alabileceği kararların düşünsel düzeyde eleştirisini içsel kişliğinin hem dişil hem de eril biçimine göre münakaşa etmesi, anima ve animus’un kişi üzerindeki yetkinliğiyle bağıntılıdır. Erkek bireyin duygusal ve hassas olarak içsel tepki verme durumunda animasına uyma, somut ve mantıklı davranışlarında sosyal maskesi olan personasının (animus’un) değerlendirdiği bilinçsel davranışlarla belirlenir.
Bu durumların temel nedeninde erkeksiliğin somutsal, kadınsılığın duygusal tümleyici (motus universalitate) fizyomentalitesinin bulunması yatar.

Gerek arketipik olarak ele alınan Anima ve Animusun faktörü, onu bilişsel olarak dolaylı niteleyen (ethos motum) bilinç ile kurgulayan (fictum lingua consciousness) birey sosyopsikolojisi esas alınır. Dolaylama mantığında nesnel ve soyut olgulara karşı psikenin “ruh” olarak esaslanmış değerleri içermesi, bu değerlerin de anne veya baba kompleksitesindeki tüm özellikleri bağımsız taşıması durumu söz konusu olur. Bir bakıma kompleksite bireyin üzerinde dolaylı bilişsel etkilerle (rüya veya davranışsal gelişimi sırasında kendine edindiği gibi fizyo-aktiviteler) tanımlanabilir.

Anima 2. Bölüm Gelecek

Burak Kocadağ

Resim: Coronation of the Virgin
Ressam: Diego Velázquez
Tarih/Akım: 1641–1644 Barok
Tür: Yağlı Boya
Boyutlar: 178.5 cm X 134.5 cm
Sergilendiği yer: Prado Müzesi, Madrid/İspanya

 

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Misafir Yazarlar

Misafir yazarlardan gelen içerikleri paylaşıyorum.

Siz de göndermek istiyorsanız detaylı bilgi ;
Misafir Yazarlık

Bir cevap yazın