in

Hastane; Batmışlığın Portresi

 

Batmışlığın Portresi;
Artık insanlar Hastanelerde hiç sıra beklemiyor; sistem sorunları çözemeyince insanlar insanların sorunlarını çözmeye başlamış ya da kağıtlar. Geçen günlerde yol beni kocattı; akılsız bir köpek olduğumdan değil; çünkü köpekleşmenin bile bir ahlakı vardır. Gözümün bir tanesinde miyop var, derdimi de söylüyorum ki anlatacaklarım daha iyi kavransın. Kayıt yaptırma işlemlerini bilirsiniz, göz için olmasa da herhangi bir şikayet olduğunda ilk derdimizi orada anlatmaya başlarız. Önünüze geçmeye çalışan o kadar insanın içerisinde bir kuyruğun ortasında kalmak kadar kötü bir şey yok. Çünkü önünüzde sıra bekleyen birilerinin tanıdıkları çıkabilir ve kimlik kartlarını direkt ellerine tutuşturup “hadi şunu da hallediverin” diyebilirler. Dediler de. Arkadakilerin nefesi ensenizde. Hizmetliler gelip geçerken “yol açın” diye bağırdığında da bir korku; Acaba bu bekleme kuyruğunda önceki olduğum yerde olabilecek miyim? Kim bilir belkide… “Ben randevu almıştım da…” başlayan bitmez bir konuşma. Randevu alınca hastanenin tüm hakları artık sadece sizin. Buyurun! Sıranın en başına geçmemek gibi bir sorununuz da yok; ama bir dakika o da ne? Bir hastane personeli yani statüsü sizin haklarınızı da elinizden almaya yetecek. ” Benim dayımın bilmem nesi de bu arkadaş, işte şurdan şöyle….” “Tamam ablacığım biz hallederiz” dedi kayıt işlemlerini yapan kız usulca. Öyle böyle derken hadi bakalım, asıl savaş şimdi başlıyor. Kırmızı takım mavi takım, ellerde birer fiş… Danışmaya bile önce tanıdığı soru soruyor sonra artık siz ne zaman sorabilirseniz. Göz ölçümünde bir sıra daha. Bir sıra daha sonra doktorun kapısının önünde. Bir kaç kişiyle çakışan hayatlarımız, hatalarımız vs. Sıra numaraları hiç yanmıyor; kapılardaki “bir şey sorabilir miyim diye girmeyiniz!!!” yazılarına karşı “bir şey soracağım” diye yumruklamaları kapıyı. Hasta ne yapsın? Doktor ne yapsın? Doktor da “alacağım sizi” diyor ve bakıyor hasta diğerlerine ve gözleriyle tehdit ” duydunuz sizde ilk ben gireceğim” Zaten göz için muayeneye gittiğimizden hepimiz de körüz ve görmüyoruz. Statüsü yine fazla olan bir kişi. Bilgi işlemden olanla önce beni alacak diye tehditkarca bizlere bakan hiç bir olur mu? Hele bilgi işlemde çalışanın annesini önce almasın doktor! Bilgi işlem sıkıntılarını kim giderecek? Hem tehdit hem karşılıklı çıkar. “Tamam, hallederiz!” Birkaç kişi gaz verdi, “hadi” dedi de kendimi cehenneme atıverdim. “Yaz kızım, İKİ GÜN SONRA TEKRAR GÖRÜLECEK.”

İKİ GÜN SONRA tekrar mı yaşamak zorundayım aynı şeyleri? Evet. Keşke aynı şeyler olsa. Daha da beterini görerek. “Yarım saat sonra göz ölçümü yaptır” deyip bas damlayı gönder. Gözden yaş akarken gir sıraya. Erken ya da geç hangisi olursa yapılıyor işlem. “Ben sana demedim mi şu şu saatte olacak” diyor Doktor. Türkçe anlıyorum, saat konusunda da bir sıkıntım yok; ama doktor zannediyor ki ya da bilmezden geliyor ki “SIRA YOK” YETERLİ PERSONEL MEVCUT” “ALET EDEVAT HAZIR” “SADECE VAKTİNDE GİDİP KOLAY GELSİN CİCİŞLER” deyip işlemi yaptırmak;ama sirke suratlı bir adamın iki makineyi de maharetmiş gibi kullanarak (çünkü diğer makineye bakan kadının daha önemli bir işi ya da o işten başka bir işi var) “YANDAKİNE GEÇ” demesine ne desem olmayacak. “Öğleden sonraya kaldı sizin iş ” dedi birisi. Saat 12.16. Hastane ban kaldığı için mutluydum. Bir başka yerde de buçuk olmadan soru sordum diye doktorun sekreteri yüzünü buruşturmuştu; açlıktan kan şekeri falan düşünce böyle oluyorsa insan sıkıntı değil; ama biraz önce “Montumu alayım beraber gidelim” derken bir arkadaşına gülüyordu. Bense sadece yoldan geçen biriydim. Saat dolmadan çıkılır mesaiden, ama mesaiye hiç zamanında gelinmez. Saat 14.43. “Yaz kızım gereği bir kaç kez düşünüldü; sonuç SEVK. Gönlümün rüzgarına hiç kapılıp gidemedim ama hızlıca gittim diğer Hastaneye. Danışman beni süzüyor; küçük göründüysem gözüne karınca kadar. Kayıt yerinde benim hakkımda konuşuyorlar; benim olaydan haberim yok ellerim cebimde bekliyorum. Bir kadın “Kim kim” derken tanıdı beni. Şimdi herkes daha azimli, şuna soralım buna bakalım bunu arayalım. “Hadi bu sana son kıyağım” dediğinde iki metre uzağındaydım kadının. Onlara benden daha yakın bir amca ve teyze varken söyledi bunları. Bense sessizce bekliyorum beni neyin beklediğini bilmeden. “Bizim iş” dedi Amca. “Daha bakılmadı” senin tanıdığın mı var dercesine söylenen bir söz. Hadi diğer hastaneye. “Ya doktoru tanıyorum” siz kimsiniz? Gittim. “Aslında bu işlem uzun sürer de sen dua et şu şunu bu bunu tanıyor” Dostumun dostunun dostu benim de dostum ya da onun bir derece daha fazlası. Bir şey çekilecek çekildi. Sonuçları alacağız ama hastanenin ilk kuralı hastaneden kimseye bahsedilmemelidir. Hele hele Hastalara hiç. Sonucu alıyorum; günahlara girmişim; personel geliyor ve “benim bilmemkimimin çocuğu gelecek bir bakıverin” Tezlik de belirtiyor cümlemiz. “Tamam!” Şans ki ne şans, doktorumun arkadaşı benim de tanıdığım bir hemşire. Olur mu olur! Ballıyım ama! O gün ben hiç bir şey demeden halledilecekmiş işler aslında. Demedim de. “Senin iş yarına kaldı” dedi danışman arkadaşlarıyla koyu bir muhabbetin içindeyken ilk hastaneye gittiğimde. Gözlerim cezalarda. Saat 16.40 civarı. Şöyle desen bir yıl böyle yapsan altı yıl. Ben onları mı söyledim? Hayır. “Ama saat daha 16.40” dedim. “Muayeneler 16.00 da bitiyor” dedi. Gidiyorum, giderken dank etti ” Haftaya kalma falan filan” döndüm geri gittim ve “Pardon yarın doktor gelmeyecek mi?” dedim. Kadına da dank etti yarının CUMA olduğu ve “haaa yarın cuma ya ben tatile girdik zannediyorum” dedi. “Zaten size her gün tatil” desem mi?

Hastanenin 13. Cuma’sında neler oldu? İstediğim olmadı. Aynı şeyleri tekrar ediyorum hep ama hep aynı şeyler tekrarlandığı için. Hemşire arkadaşını tanıdığımı ona selam söylediğini sonradan söylediğim için doktor ilk başlarda iyi karşılamasa da sonradan anlaştık artık. Belki de anlaşmadaki şeytan o gün bendim, bilemiyorum. Bunların Gerçeklerle kesinlikle alakası yoktur ve Hastanemizde hiç bir canlıya zarar verilmemiştir. Yayında ve yapımda emeği geçen herkese teşekkür ederim. Bir gün liseli bir çocukla muhabbet ederken ” şimdi abi tamam mı, aslında dersler kötü tamam mı, ama hocaya gidiyorum tamam mı, elini öpüyorum tamam mı, beni seviyor tamam mı, dersleri soruyor tamam mı, kötü diyorum tamam mı, Hocam size şuradan BAL buradan ŞARAP getirivereyim diyorum tamam mı ve geçiyorum” demişti. Yanındayken gülmüştüm. Sonra batmışlığın portresine bakıp bakıp üzülüyorum. Evet, ben de battım. Hastaneler de batmış. Babamla konuşuyoruz, “bu hep böyle” diyor. Bİr filmde de “Zamanı gelen herkes ölür” diyordu yaşlı bir kadın. Zamanı gelsin; artık da çocuklara iki yüzlülüğü, saman altından su yürütmeyi, yalakalığı ……………… gibi uzayıp giden bir batmışlığı öğretmekten vazgeçelim. Ben ettiysem beni de ayıplayın. Çoğunuzun gözü benden daha iyi görüyor, göz yummayın. Resimdeki Hemşire ablamız bize “Susun!” diyor; amacı farklı.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Hüseyin EKİZ

Bir cevap yazın