in

Oda

oda..

Duvarları poster kaplı uzun ince bir oda. çalışma masanın üzeri kitaplarla dolu. en sevdiği kupadan annesinin yaptığı çayın dumanı tütüyor. odanın kendine özel bir kokusu yok ama eğer olsaydı huzur kokardı. ne zaman huzurlu hissederiz? huzur odada mıdır? ahşap dolabın içi çocukluk oyuncaklarıyla dolu. çocukluğu da oyuncakları gibi dolabın içinde kalmış. masanın başında bir kız oturuyor. biraz önce yatağında sakince kitabını okuyordu. şimdi oturmuş test çözüyor. bir havuzu kaç musluk kaç saatte doldurur? gözyaşları o havuzu doldurmaya yeter mi? odanın kapısı kapalı. içeride ayrı bir dünya var. ümit, merak, birazcık da endişe.. dünyanın nüfusu az. anne, baba, abi, kaplumbağa, birkaç arkadaş, bir sevgili. sekiz milyar insanın olduğu gerçek dünyadan ayrı en fazla sekiz kişilik dünya.

dünya dönüyor, günler, aylar, mevsimler geçiyor. oda değişiyor..

renginin yeşil mi yoksa sarı mı olduğu belli olmayan duvarlar. her ne renkse insana huzursuzluk veriyor. şehir yeni, oda eski. beş tane uzun ince dolap. ne bir poster, ne bir fotoğraf var. kimin olduğunu üzerinde yazan sayılar belirliyor. dört yatakta da durum öyle. oda içinde yaşayanlardan birinin hunharca sıktığı parfüm kokuyor. 57 numaralı yatakta bir kız. sürekli gülüyor, her sabah kendi numarasının olduğu dolaptan en renkli kıyafetleri giyiyor. ama bekliyor. tek isteği odada yalnız kalmak. zaten yalnız değil mi? o meşhur söz geçiyor aklından. kalabalıklar içinde de yalnız kalabilir insan. yüz kişiden fazlasını alan amfideki dersinden çıkınca pembe kulaklığını takıp bir kuytuya geçiyor. hayat da kulaklık gibi pembe mi? acaba hangi şarkıyı dinliyor? ve akşam oluyor. şanslı çünkü oda arkadaşları sadece uyumaya odaya geliyor. kız odada yürüyor. sinirle tekme savurduğu duvardan daha fazla canı acıyor. lacivert halının üstüne atıyor kendini. bu hissi biliyor, ilk iki tekerlekli bisikletini sürdüğünde de aynı acıyı duymuştu. bu hissi bilmiyor çünkü daha önce bu kadar acımamıştı. başını kendi omzuna koyup sessizce ağlıyor. sonra aynaya gidiyor. acaba ağladığı belli oluyor mu? daha ne kadar sürecek, ne kadar ağlayacak? hayali bir dünya haritası alıyor eline. açıp internete bakıyor. her gün kaç insan ölüyor diye. anlam veremiyor çünkü onun  küçücük dünyasında ölen değil giden olmasına rağmen tüm dünyanın ölülerine ağlıyor. hiç görmediği dedesinden, daha annesinin karnında ölen bebeğe kadar hatta çok eski savaşların şehitlerine bile ağlıyor. kız hep ağlıyor.

dünya dönüyor, hastalıklar baş gösteriyor, kız eve dönüyor. oda değişiyor…

bir yatak, masa, kitaplık ve dolap. kitaplığın yarısı boş. ama kız kendini unutmak için kitap okuyor. bir, iki, üç derken kitaplıktan sayfalar taşıyor. kız yatağında iki büklüm. bacaklarını yeterince kendine çekerse annesinin karnına dönebileceğine inanıyor ama ne hikmetse annesini odaya almıyor. tüm dünyaya ve dünyasındaki en çok anlam yüklediği insana güveni sarsılmış. annesi nasıl oluyor da onu koruyamıyor? onca yalvarmasına rağmen o güçlü babası gideni nasıl geri getiremiyor? oda beyaz ama içerisinde kara bulutlar dolaşıyor.

dünya dönüyor, ayva çiçek açıyor, cemre düşüyor. oda değişiyor..

57 numaralı dolabın olduğu odaya geri dönüyor kız. ama bu sefer aynı kişi değil. buraya gelmeyeli aylar geçmiş, insanlar geçmiş. kız sonunda vazgeçmiş. odanın renginin yeşil olduğuna karar veriyor ve yeşili seviyor. odadaki en büyük değişiklik ise kafa kafaya yattıkları bir başka kız oluyor. sarı bir çiçek. önceden ne sarıyı ne de çiçekleri severdi. her şey değişiyor. bu çiçek insana şifa geliyor. belki kan görse bayılır ama kalpteki en kanayan yaralı usta bir marifetle tedavi ediyor. sarı çiçeğin böyle olduğuna bakmayın. herkesten uzak içindeki sorunları bir tek kıza açıyor. kız, sarı çiçeğe yardım edemedikçe annesini anlıyor. onu odaya almadığı günleri, içinde bıraktığı çaresiz durumu. ama oda gürültülü. gün içinde sürekli şarkı çalıyor. uyku öncesi yapılan sohbetlere kahkahalar eşlik ediyor. ama bir sorun var. kız her seferinde başa dönüyor.. sonra sarı çiçek onu çırılçıplak aynanın karşısına sürüklüyor. daha önceki yaralarının yerinde açan çiçekleri gösteriyor. meşhur dizi sahnesi gibi aynanın karşısında onu sarsıyor. kim olduğunu nasıl bu kişi olduğunu hatırlatıyor. sonra da en süslü kıyafetlerini giyip kol kola yeni hatalara gidiyorlar. odanın ışığı açık, tıpkı kalpleri gibi.

dünya dönüyor, sen ne dersen de, yıllar geçiyor, fark etmesen de.

hikayeye daha kaç oda sığar kız da bilmiyor ama hepsine kendinden bir iz bırakmaya kararlı.

dünya dönüyor, o da tıpkı odalar gibi değişiyor.

What do you think?

3 Beğeni
Upvote Downvote

Bir cevap yazın