in

Tahterevalli

Küçükken de oyun parklarındaki en sevmediğim oyuncaktı: tahterevalli. Yaşıtlarımdan küçük olduğumdan olacak ki asla aşağıya inen taraf olamazdım. Kontrol hep diğer kişide olurdu.

Zaman geçti, ben değiştim ama hiçbir şey değişmedi. Şimdi tahterevallinin bir ucunda bir kız çocuğu ve bir oğlan var. Onları uzaktan izlerken yanımda bana çok benzeyen ama hiç de benzemeyen bir adam oturuyordu.

Çocukların konuşmalarına kulak kabarttım. ‘Hani bu sefer benim de ayaklarım yere değecekti? Söz vermiştin…’ diye soruyordu kız. Haklıydı da. Erkeklerin verdiği sözleri tutmayışının yaşı olmadığını geçirdim aklımdan, gülümsedim. Küçük kıza seslenmek istedim, vazgeçtim. Eğer seslenseydim ona söylemek isterdim: kendinden başka kimsen yok. Şimdi gücünü topla ve aşağıya inmenin bir yolunu bul. Her zaman yukarıda olmak kazandırmaz. Yukarıya nasıl çıktığın neyin üzerinde durduğun çok önemli. Evet güzel sözler hoştur ama altı dolu değilse hiçbir önemi yok. Biri seni yukarı çıkaracak ve orda tutacaksa o kişi sen olmalısın. Yalanlarla dolanlarla ne kadar yükseğe çıkarsan çık o kadar sert düşersin derdim. Ve büyük ihtimalle o da bana önce kendime bakmamı ve oyuna dönmesi gerektiğini söylerdi.

Ne ben küçük kızla konuştum ne de o bana bu cevabı verdi. Ama yanımda oturan ve tıpkı bana benzeyen adam oğlan çocuğunu karşısına almıştı bile. Kazanmak hakkında bir şeyler söylüyordu. Tam tipik erkek sohbeti olduğunu düşünürken biraz kulak kesilmeye karar verdim ve duyduklarım bana tanıdık geldi, tanıdığım ama hiç de tanımadığım birini anımsadım. Adam zamanında kimsenin görmediği, duymadığı, duysa bile cevap vermediği biriymiş. Çok küçük bir yerde çok küçük biriymiş galiba. Zaman geçmiş, adam değişmiş. Başarılı biri olmuş anladığım. Ama kazandıkları yetmemiş. Bu yüzden de hiç yetinmemiş. Hep daha fazlasını istemiş, onu da, bunu da, şunu da, beni de… Her şeyi ve herkesi tik atılacak bir madde olarak görmeyi alışkanlık haline getirmiş, hanesine puanlar ekleyip durmuş. Ama adam unutmuş, bazen yetinmek gerektiğini, doymayı bilmeyi. Yetinmeyi ancak yitirdiği zaman anlayacağını söylemek isterdim adama. Geçmişi geride bırakmasını, tertemiz bir sayfa açmasını. Küçük, günlük mutluluklar yerine uzun huzurlara kavuşması gerektiğini. Bunun farkına vardığında bu parkta beni bulmasını ama bulacağı kişinin aynı ben olmayabileceğini. Ne ben adama bunları söyledim ne de adam benimkinin tıpkısı olan gülüşüyle bana baktı. Tam o anda tahterevallideki çocuk gözüne kestirdiği diğer oyuncaklara doğru koştu. Oyuncağın diğer tarafında yukarıda bıraktığı kıza aldırmadan. Oğlanın oyuncaktan inmesi ile kız en yukarıdan birden yere düştü.

Ter içerisinde sıçrayarak uyandım, meğer hepsi rüyaymış. Hemen yanımdaki boş yastıkta adamı aradı gözlerim. Sonra kızı düşündüm, kim bilir canı nasıl acımıştır. Ona geçeceğini, çok acıyacağını ama geçeceğini söylemek isterdim. En sevdiği oyuncak bu bile olsa ona böyle zarar veren şeylerden uzak durması gerektiğini söylerdim. Ama ne ben kıza bunları söyleyebildim ne de kız bunca lafın üstüne aynı hataları birden fazla kez tekrarladı. Uyumuşum… Rüyamda bu sefer tahterevallinin üzerinde ben ve hem çok sevdiğim hem de hiç sevmediğim o adam vardı.

What do you think?

4 Beğeni
Upvote Downvote

Bir cevap yazın