in

Farkındalık penceresi

İnsanlar yaşamaya başlamak için ne yapmalıdır? Bu soruyu sorduğunuz kişilerin şimdiye kadar ne yaptıkları değil bu saatten sonra ne yapmak istedikleridir önemli olan. Bazı insanlar için yaşam, hiçbir amacı gayesi olmadan günleri tekdüze tamamlamaktır. Yaşamak demek bize verilen zamanı; düzenin belirlediği standartlarla sona erdirmek değil belirlenen standartlarla farkındalık yaratacak ölçüde kendimizi ve yaşamımızı geliştirerek ileriye taşımaktır.
Kiminin zaman ve yaşamak kavramı sadece maddi ölçütlerle kısıtlanmışken kimine göre de kütüphanede kitapların arasında zaman geçirmek yaşayabileceği en nüktedan zamandır. Saate bakmadan ruhunuzda hissettiğiniz sıcaklık, kalbinizde oluşan sevgi, bakışlarınızdaki güven ve yüzünüzdeki gülümseme nerdeyken yanınızdan ayrılmıyorsa orası sizin maneviyatınızın başkentidir. Orda sokaklar dar dehlizlere değil uçsuz bucaksız gökyüzüne açılabilir. Peki bu gökyüzü sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor? Uzaktan hayaller kurarak izleyip zaman geçireceğiniz imkânsız ütopyaların merkezi mi yoksa geleceğe dönük uçuşlar planladığınız bir sistem mi? Buna karar vererek siz de zamana karşı bir tutum sergilemiş olursunuz. Zaman akıp giderken emin olun ki yaptıklarınızı sorgulamayı bir yerde bırakıp ‘Ne yapıyorum, ne yapmalıyım?’ dersiniz. Belki yapacaklarınızı düşünürsünüz bir karara varmaya çalışırsınız belki fikrinizde sabit kalamazsınız ama geçmişe dönemezsiniz. Gelecek odaklı olmak sizi geçmişi sorgulamaktan uzak tutar. Eğer biraz maceraperest bir yapınız varsa o anda ütopyalarınızın merkezine biletinizi almış bile sayılabilirsiniz. Bunların size kattığı heyecan beyninizin işleyen mekanizmasına öyle bir yansır ki siz bile bu sistemin dışında hissedebilirsiniz kendinizi. Süreçlerin çokluğu bir yandan hayatın hızla akıp gittiği mesajını beyninize iletirken diğer yandan harekete geçmek için adalelerinizi çalıştırmanız için enerji sarfiyatında bulunur.
Peki ya burada devreye gerçek ölçütler girerse ne yapmalı? Artılarımızı, eksilerimizi, olabilecekleri ve şimdiye kadar olmuş olanları bir payda da toplayıp olayın kritiğini yapmak ‘yaşamaktan’ alıkoyabilir mi bizi? Tabiri caizse ‘bardağa dolu tarafından bakabilen’ bir kişiliğe sahipseniz ütopyanız sadece bir ‘yapabilirim’ kadar uzaktır. Gelecek odaklı insanlar daha sistematik, düzenli ve profesyonel hamleler yapabilen insanlardır. Risk almadan geleceğe ilerleyemezsiniz. Önceki bir olayda hissettiğiniz, başınıza gelen düşünceler, yaşadıklarınızın aynısı yine karşınıza çıkacakmış gibi hareket ederseniz yaşamanın tadına varamazsınız. Her olayın riskleri ve getirileri farklıdır. Önceki bir olayda yaşadığınız tecrübeler birebir karşınıza çıkmaz. Muhterem Herakleitos ‘Her şey akar hiçbir şey kalıcı değildir o yüzden aynı dereye iki kez girmek mümkün değildir; çünkü dereye bir kez daha girdiğimde hem ben hem de dere değişmiştir.’ demiştir. Hayatta tekerrür eden bazı hadiselerle karşılaşabiliriz fakat unutmayalım ki değişimin öncüsü olan biz; zaman olgusunun bizde bıraktığı gerçeklik ve hayal örgüsüyle bir olayı ilk defa yaşıyormuş gibi hissedebilir olaya bambaşka bir bakış açısı getirebiliriz. Oysa biz aynıyız öyle değil mi? Toplumsal fikirlerimiz, geleneklerimiz, belirli bir düşünce yapımız, kınadığımız ve iltifat ettiğimiz benimsediğimiz düşünceler sahiden her gün değişmiyor mu? Kendimizi tanımadan hayata ilk adımı attığımız andan itibaren öğretilen ve aşılanmaya çalışılan düşüncelerle karar vermek mecburiyetinde bırakılmış bizler bile önceki günün aynısı değiliz. Eşinin ve çocuklarının bakımını üstlenmiş geçim kaygısıyla çalışan bir bireyle kütüphanede saatlerini kitap rafları arasında tüketen birisi arasındaki tek fark zamanın onlara sunduğu farklılıklardır. Bu farklılıklar sayesinde farklı ütopyalar, farklı mental düşünceler ve gelişim süreçleri karşımıza çıkmaktadır. Zaman algısı yaşamak algısı tam da bu noktada kendini göstermektedir.
Sizin istediğiniz ve ulaştıklarınızdır hayat. Elde ettiklerinizle elde edeceklerinizin harmanlanıp kendi içinde kronolojik bir sıraya girerek bilişsel sürecinizi tamamlamanızı sağlamaktır. Sürecin hep unutulan ve değersizleştirilen kahramanı ise sizsiniz. Evet siz bu oluşum sürecini başlatmasaydınız kitaplar rafların hayatını değiştirmeyecek; geçim kaygısıyla çalışan birey eşini ve çocuğunu düşünmeyecekti. Siz yaşamak isterseniz hayat yol kıvrımlarını çıkaracaktır karşınıza. Yaşamak istemeniz dileğiyle …

What do you think?

1 Beğeni
Upvote Downvote
Okur

Written by Sema Babat

Sadece gülümsemek ve konuşmak için gelmedim bu hayata. Bu göreve hizmet ettiğimde söylenebilir tabi. Yengeç burcu olarak duygusal kişiliğimi hiiç hesaba katmıyorum. Sayılsacı olup fizikten nefret eden, edebiyata aşık bir hemşire olmaksa kimsenin suçu değil.
Mavi, su ve çikolata vazgeçilmezimdir; yazılarımda anlarsınız.
(Bu kız ne anlatmış demeyin, kafam karışık.)

Bir cevap yazın

Bir Yorum