in

Bu handa insan yalnızca yolcu

İnsan nedir? Yaşam nedir? Yaşamak nedir? Yaşamın içinde insan nasıl şekillenir? Dünyada bu sorular hala belirsizliğini koruyorken yine de bir yanıt arıyoruz. Dünyanın bile yetişemediği cevapları bulmaya çalışırken arayışlı günleri diziyoruz ardımıza. Günlerin arayışlarla geçmesi somut bir sonucu yok sayıyor ve insan göremediğinden çok görebildiğine inanıyor, güveniyor. Mutlak elde tutulur bir şey lazımdır insanın kafasını karıştırmaması için. Kafası karışık bir insan kanatsız bir kuşa benzer. Kuş kanat çırpmadıkça, bir daldan diğer dala konmadıkça artık kuşluğunu yitirir. İnsanın, insanlığını yitirmemesi için somutluğa mütemadiyen ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç birlikteliklerin nedenini dahi ortaya çıkarabilir. Bu durum çok önemlidir çünkü birliktelikler sosyallik ile doğar, insanın yaşamına dilediğince devam edebilmesi için mutlak surette sosyalleşmesine ihtiyacı olduğunu psikoloji kesin bir cevapla ifade eder. Bu ifadeler belki yaşamın şifresi değil fakat yaşama bir insan sığdırmanın veya insanı bir yaşama sığdırmanın önemli başlıklarından birkaçıdır. Bu başlıklar üzerinden şu önermeleri belirtmek istiyorum.

İnsanın bir yolu olmalı, onun peşinden gitmeli, bu yol yalnızca kendi dünyasına göre oluşmalı ve yaşamında ilerleyen süreçlere göre şekillenmelidir. Bu durumları yalnızca hayatının başrolündeki kimse değerlendirmelidir. Başka bir kişinin etkisi yalnızca bilinmeyen bir kentte yenilikler getirmek düşüncesidir, bu durumda dikkat etmeliyiz ki yabancılık geçmişi, o noktaya nasıl gelindiğini bilemez. En iyi bilen o kentin başrol oyuncusudur. Oluşturulan yolda adımlara göre eksiler veya artılar koyabilmeli insan, yolun kenarında durup bir belirleyici olmadan artılar eksiler eklemek o an ki ruh halimizin tamamıyla etkisi değil de nedir? Böylece oluşabilecek duygu durumlar ve davranışlar arzuladığımız hatta hayal ettiğimiz durumlara bizi getirmek için neler katabilir ki? Bana soracak olursanız, insan yolunda ne kadar azimli ve günlerce artılar topluyorsa o kadar var olmuştur o yol için; kendi dünyası için ve o kadar da iyi hissediyordur. İyi hissetmek? Sanırım, karantina dönemini yaşamış her insan bu iki kelimenin ne kadar önemli olduğunu ve neler neler ifade ettiğini biliyordur.

Pekâlâ, bir yol yoksa veya çoktan var olmuş bir yolda adımlar yoksa ne değeri kalır günlerin varlığının? Ne değeri kalır yarına pazartesi deyip diğer güne salı demenin? İnsanın yürüyecek bir yolu olmalıdır. Yoksa uyuyup uyanılmanın, yemekler yenilmenin, sular içilmenin ne anlamı var? İnsan doğduğu gün ilk nefesiyle ağlar, nefes anlamla var olur, belki de bu yüzden haykırırcasına ağlamamız büyüklüğünü dahi anlayamadığımız anlamların içine doğduğumuz içindir. Bu da gösterir ki anlam olmazsa nefeste olmaz, nefes olmazsa insanda olmaz. O yüzden bulmalı anlamları, dünyamıza yakışan. Hatta elma koparır gibi dalından koparıp getirmeliyiz kendi dünyamıza. Ölmeden öldü denilmemeli insana, işte bu yüzden bir yolu olmalı insanın kendince yürüyebileceği. Ve o yolun sonu, insanın isteklerinden oluşan koca bir dağ olmalı.

Yalnız birkaç cümle daha yazmadan, gitmeyeceğim bu metinden. Elbette ki hayat, tek istekler ve durumlar altında yaşanamaz. Nitekim insanın algı durumu ve tabiatını işaret ettiğimizde böyle bir konunun varlığından bahsedemeyiz. Yaşam; yalnızca mutluluk, başarı, huzur üzerine kurulmaz. Aynı şekilde mutsuzluk, başarısızlık, huzursuzluk üzerine de. Mutlaka bir duyguyu, biri durumu veyahut bir olayı diğerlerinden daha çok arzulayabiliriz, bu önemlidir de. Fakat yaşamımızda yalnızca onun olması, bize bu yolda bir yardımcıdan ziyade yük olarak kalacaktır. Çünkü insan oluşan veya oluşturduğu algılara hitap ettiğinde yaşamını bir yaşam olarak nitelendirebilir. Bu durumla ilgili unutmamız gereken insanın yalnızca bir tane algısının olmadığıdır.

Ve o yola âşık olmak mı? Tutkulu bir insan profili oluşturdunuz, yandaki terziden yeni gömleğinizi alabilirsiniz. Bir şeye tutkuyla bağlı olduğunuzda gözlerinizin ikisinde de o şey belirir ve neye bakarsanız bakın tutkunuza dahil olacak bir şeyler ararsınız. Gözlerinizi gören birçok insan sizi anlamayacaktır, temin ederim. Fakat önemli değil ki, bir gün başardığınızda yahut o tutku anlaşılır hale geldiğinde kendinizi ve yolunuzu anlatmak için birçok vakitler kullanacaksınız, karşınızda sizi ilk defa dört gözle izleyen kişilerin olacağından da bahsetmek istemiyorum. Fakat tutkuyla bir şeye baktığınızda neler olacağından bahsetmek isterim. Aynı zamanda bir şarkı gibi haykırmak isterim kulaklarınıza: Tutkudur yaşamayı cesaretlendiren, tutkudur hep yarına baktıran, tutkudur umudun başkentinde sizi hiç uyutmayan! Tutku, yolumuzda daha hiç keşfedilmemişleri ortaya çıkarır.

Bir gün olurda o yol bitmiş olursa selam etmenizi isterim bana. İşte o gün başlasın en derin kutlamalar.

Son olarak, bu yolda tutkulu bir yol arkadaşı mı? Mutluluklar diliyorum efendim, bu sorunun cevabı açık, sağlıkla kalın!

*Gizi biraz düşünülesi olan bu başlıkla sizlerden ayrılırken; Neşet Ertaş, Yolcu türküsünü dinlemenizi öneriyorum.

What do you think?

5 Beğeni
Upvote Downvote
Yeşil Yazar

Written by Evren Sarı

"Kafamın içinde dönen, bir türlü kimselere anlatamadığım dünyayı anlatmak için yazıyorum."

Kilometrelerce uzaktaki insanların yüreğine, ruhuna dokunabilmek bir nefestir, ifadesini kullanan, yazılarında varoluşçuluğu benimsemiş yazara edebiyatçılar tarafından "Düşünen Adam, Bohem, Ölüm Yazarı" gibi lakaplar takılmıştır. "Düşünen Adam, Bir Şair Adamın 118 Günlük Öyküsü ve Çaresiz Adamdan Uzak Diyarlara Mektuplar" kitaplarını yazmıştır. Ona sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz.

Bir cevap yazın