in

Hiçler Viyadüğü

Hiçler Viyadüğüne doğru yola çıkıyoruz…

Öncelikle bilmeyen arkadaşlar için viyadük; köprüyollardır yani köprüyü yol ile birleştirir. Yollar ise aşıkları birleştirir bu yüzden viyadük deyip geçmeyiniz.

Takvimler bir sonbaharı gösteriyor ama yaz, kış, sonbahar, ilkbahar hepsi aynı anda yaşanıyor. Tanrım ne sonbahar ama! Yola çıkmışız kuru yaprakların bize baktığı zaman boşluğunda, yolumuz uzun, halimiz yaman, yol ise kaygan çünkü bu yağan yağmur olmalı başka hiçbir şey değil. Yol ayrımında bir tabela görüyoruz. Tabelada “Hiçler Viyadüğü” yazıyor hemen oradan sapıyoruz. Sapıyoruz ki gidelim buralardan. Gidelim ki bizimle gelsin sevdiğimiz şehirler.Yol kaygan demiştim ya yol gerçekten çok kaygan ama geleceğimizin ellerimizden kayıp gittiği kadar da kaygan değil. Bir şekilde o viyadüğü yıldırım sesleri eşliğinde geçiyor ve yola devam ediyoruz…

İlerledikçe daha fazla uzayan bir yol var önümüzde, molaya bile duramıyoruz çünkü zamanımız dar şu dünyada diyor dostlarım.Sol şeritte çok hızlı biçimde yolumuza devam ederken ikinci bir viyadük tabelasıyla karşılaşıyoruz

(bkz:

snowy winter warning sign on a road, illuminated car driving
)

Dostlarımın yönlendirmelerine aldırmadan bu yola sapıyorum çünkü zorlukların ardından gelir güzel şeyler biliyorum. Güneşli bir güne uyanmak için bu karla kaplı yolu gitmek zorunda olduğumuzu düşündüm ama vakit bizden yine çalacağını çaldı tıpkı munzur bir çocuk gibi. Uçsuz bucaksız bir yolun ardından yine bir viyadük bize bakıyor lakin bu sefer tabelada yazı yok ancak tepesinde bir güneş belirmiş sıska ışıklarını yüzümüze yüzümüze vuruyor. Güneşli günler demiştim ya hani hemen bir hışımla o yola girdim çünkü tesadüflere inanırım. Hayat tesadüfler üzerine kuruludur zaten dünya da tesadüfler üzerine kurulumuştur öyle değil mi?

Bu yola girdiğimden ötürü kahroluyorum çünkü güneşe her baktığımda onun o sıska ışığı hala sıska, bizi sevmiyormuşcasına bizi aydınlatıyor. Sanki kuvvetli bir el onu zorla bize doğru itiyormuşcasına. Belki de bu çirkin bir tesadüftür bilemeyiz…Dostlarım bu sefer ilginç şekilde bana güveniyorlar. İlginç demem güvenilir biri olmadığımdan değil tesadüflerin üzerinde bir yolda gitmiş olmamızdan ötürüdür. İlerliyoruz derken… AAAAA.. Bir de ne görelim? Sağ taraftan bir tabela daha! Tabelada “Hiçler Viyadüğü” yazıyor…Bu bir tesadüften ziyade hayatın bize bir öğretisi gibi.

 

O yoldan girdim, inanın otomobildeki sessizlik bir filmin kıyamet sahnesini andırıyor, kimseden ses çıkmıyordu. Yola girmemizle beraber yola çıktığımızdaki kuru yapraklarla karşılaşıyoruz. Bir ses… “Az sonra hafiften bir rüzgar esecek ve bizim canımız çok yanacak” diyor. Kim diye bunu? O ses yolun başında güzel bir gelecek umuduyla çıkarken terk ettiğimiz kuru yapraklar… İhanet içerisinde olduğumuz vücutları yaşlı birinin benzi gibi sararmış kuru yapraklar… İnanın bu viyadük bizi bir hiçe götürdü. Hayat da tıpkı bu viyadük gibiydi. Daha iyisi olsun diye ondan ayrıldığımız şeyin belki de en iyi alternatifi bizizdir dostlar, “bulunduğumuz zamanı” iyi değerlendirin, hiçler viyadüğüne “hiç girmeyin!”. TAM YOL MUTLULUK!

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Onur Konaray

Bir cevap yazın