in

Atları da vururlardı

Kızıl toprağın yağmurla yoğrulduğu ve keskin taşların yol olduğu, keçilerin yeyip de bitiremediği ormanlık bir yerde adımlar atıyordu, çocuk. Ağzında kışın soğuğu buhar olup uçarken kafasında düşünceleri yakalıyordu kanatlarından. Biraz ötede çam kokusu… Yaşlı bir oduncunun baltası iniyordu kartlaşmış ağaç gövdelerine ve belki de iniltilerden rahatsız oluyordu kış uykusundaki birkaç sürüngen. Sürek avındaki köpeklerin dillerini sarkıtıp birbirlerine hırladıkları zamandı. Birden kesildi sesler. Çocuk duraksadı ve bir yerlerde birden tüfeğin içindeki fişek alevledi. Gerisi barut kokusu… Gerisi irkilme, ürperti. Toprağın kızıllığı gibi bir at çıktı taşlı yola. ön iki ayağı birbirine ve sol ayağı da arkadaki ayağına bağlı bir at. Çocuk şaşırdı ama devam etti yoluna. Kardelen aradı yüksek tepelerde. Gavur soğanı bulup çıkardı üç beş taşın altında. Küçük Gelin’in Çayırlığından sallandı diğer tarafa. O tarafa, bu tarafa… Ondan tarafa, bundan tarafa. Güneş uzattığında yeryüzüne ellerini, yer buhar olup uçmaya başlamıştı sevinçle. Çocuk oturdu biraz, seyretti sessizliği ve sonra birden kalkıp geldiği yoldan geri döndü. Aynı yol, aynı sesler, aynı taşlar, aynı kızıllık, aynı yaşlı adam ve aynı at. Bu defa yoldaydı her biri. Çocuk yolları geçti, sesleri geçti, taşları geçti sora toprağın kızıllığını ve yaşlı adama yetişti. Selamlaşır gibi göz göze geldiler sonra devam ettiler biraz daha. Neden dercesine atın ayaklarına bakıyordu çocuk. Yaşlı adam anlamışcasına dönüp çocuğa tebessüm etti ve “Eskiden” dedi. Duraksadı adam ve sonra yeniden başladı aynı yerden konuşmaya. “Eskiden, atları da vururlardı, vurmazsan özgürdür; çünkü koşar. Şimdi ayaklarını bağlıyorlar; böyle olunca bil ki bir at ne ölür ne yaşar.” Çocuk her şeyi geçti o gün eve geldi oturdu düşündü. Her şeyi geçti de o gün bir tek özgürlükle ölüm arasından geçemedi.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Hüseyin EKİZ

Bir cevap yazın