in

00.00.00

Bir şeylere bir şeyler kala, sol kolundaki saatin suya değdiği yerlerdeki kararmış altın rengine gözlerimi diktim. Nasıl oluyor da bu heybetli ada’m, karşımda dikildiği birkaç saniye süresince aniden yerle bir olabiliyor? Yok, hayır; bu gözden düşmek değil. Bu değer yitirmek değil. Bu hayal kırıklığı bile değil. Bu, en basit tabiri ile “insan”. Kaç sene öncesinden hatırlıyorum, yine yanılgılarım sebebiyle hüzne boğulurken kendime insanın insana fiilen bir şey yapmadığını anlatmıştım. İnandırmıştım kendimi, kendime. Tek yapabildiğim de bu idi zaten ya, neyse. Tek kendime inanarak, hep de kendimi sorgulayarak kulaklarımı herkese tıkadığımdan olsa gerek; hayal kırıklıkları avuçlarındaki insanlar kapıma gelince hatayı yine bende buldum. Şimdi geleceğim ile ilgili flu bir karanlığa göz dikmiş ve toprağı eşeler gibi geleceği deşerken bir ışık hüzmesi arıyorum. Ada’m, heybeti artık kaldırımdan asfalta, asfalt boyunca kararmış mazgallar arasına karışan o ada’m, bilmem ne ayının bilmem ne gününde bana hiç unutamayacağım bir şey hissettirdi. Tüm çarelerimi ve tüm umudumu bir çırpıda benden aldı. Ama beni en çok yaralayan buna sebep olduğundan zerre haberi dahi olmamasıydı. Tüm bunlar için belirli zaman aralıkları veremesem de, hepsinin “o an” gerçek olduğunu ve “o an” çok kuvvetle hissedildiğini söylemem gerek. Yer çekimi kadar güçlü bir kuvvet; yalnızlık kadar çirkin ve vazgeçiş kadar rastgele…Adı, sanı, şekli, sınırları olmayan bir insan ve gelecekteki birkaç yüz tanesine daha kendimi yüreklilikle anlatırken bulduğum sırada gözlerimin sol kollarında olmadığını fark ettiği kol saatleri aradım. Bazı şeyler kazındı, bazıları çoktan yazıldı ve oynandı ve hatta üzerinden geçen zamanla artık kullanımdan kalktı-gibi oldu ise de, o hissettiklerim ve onlara hissettirdiklerim avuçlarımda durmaya devam etti. Bazen gelecekle ilgili kurulu bir düzen konuşması, bazen geçmişe duyulan çekingen bir özlem, bazen gelişi güzel açılan bir konu içerisinden sıkı sıkıya kenetlenen ellere kadar uzanan bir bağ. Avuçlarımda sürekli tanımı değişen ama acısı azalmayan bir şeyler. Avuçlarımda nedense hep kayıp gidecekmiş gibi duruyor diye gidişini beklemeden veda ettiğim umutlar. Şimdi başka hiçbir şeye bağlamadan yeşertmeye çalıştığım umutlara yeni topraklar ararken bir ada’mın gözlerine bakarak hem güvenebilmeyi istiyor, hem güvenilmeyeceğini biliyorum.

What do you think?

2 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Melis Erdoğan

Sayın okur,bi yerlerde yaşıyorum ama oralara hiç ait olamıyorum.Bilmek istediklerini sor,çekinme.
ve kendini bu kadar hırpalamana değmiyor hiçbiri, boşver.