in

Bana Geç Kalma

Hatırlıyor musun, zamanında beraber gökyüzünün fotoğrafını çekmiştik! Boşlukta el ele yürüyüp yolun sonunda kendimizi kalbimizin terasından atmıştık. Ne demiştik bizi ancak biz öldürebilirdik.. Hatta cenazemizde kıkırdayarak şiirler okumuştuk onları da ses kaydına almıştık, bir zamanlar vardık demek için..

Ah sevgili dostum, ne çok hata ettik. Alnımızda gün gibi yazanlardan utandık; bizim olandan, yalnızlığımızdan. Oysa yalnızlık pek kıymetli meseleydi tabi görmesini bilene.. Ama şimdi yeni başlangıçlara hazırlanıyoruz. Gerçi ben o üstümüze dar gelen elbiselerine’ senden daha az dayanabildim. Sonra seni, sensizliğin köşesinde nefessiz görünce kapının eşiğine kadar soluğumda taşıdım. Ondan ötesinden sensiz geçmek zorundaydım. Öyle ki sensizken bir keresinde yalnızlığımı bir şairde buldum sandım. O vakit sevinçten gözlerim öylesine karardı ki onunla bir ömür geçirmeyi delicesine istedim. Onun için bir dost, bir anne, bir sevgili gibi her ne olursa olsun onunla tüm boşluklarda yürümeye niyetlendim. Azizim, ben yalnızlığımızı başka bir şiirde okudum sandım. Affet beni.. Yetmedi, yirmi yıllık hayatımda kırk yıllık güvenle onun her kelimesini içime konumlandırdım. Hani şu yıllar önce içimde kurup sonra ciğerimi ateşlere verip her ferdini diri diri yaktığım şehrime onun şerefine güneşler doğurdum, çiçekler açtırdım. Toprağımı sözleri ile suladım bir gün yeşerir diye. Kışın filizlendiğini bilmediklerim her defasında  onu koklamaya eğildiğimde biraz daha büyür sandım. Ardından yerini bulsun diye beyaz kurdelelerle mektuplar astım dallarıma. Kuruydu dallarım, beğenmez sandım: kahverengi gözyaşlarımla besledim onları ki gönlüne hoş gelirim sandım. Yetmedi, okunmaması için yazılan mektuplar yazdım, böylece yanlışlıkla ağzımdan kırıcı kelimeler çıkmaz sandım. Ama şairin gerçekliği karşılaşınca yalnızlığımla kalakaldım. Öyle ki yolun sonunda yeşeren ben oldum, büyüyen ben, yazılan ben..

Dedim ya kendimi onun için bir dinlenecek ağaç bildim, bahtsız mektuplarımı da çiçeklerim. Belki bir gün gölgeme uzanır, gövdeme sarılır, gönlüne çiçeklerim düşer de okur, inanır, sever sandım.

Hisler, sevgili dostum; yine yaptı yapacağını, kurbanlık koyun gibi bedenimden gerçeklik denen postu sıyırıp attı hem de ben kurban olduğumdan bir haberken.. Sanki bana gelen yolları açmaya çalıştıkça ona uzanan ellerimi tutmamış da yanlış yerden okumaya başlayıp yanlış yerde bitirmiş gibiydi beni. Olsun varsın, onun ayağına taş değmesin. Ben bir dilek ağacıyken bile isteye kendimi yaktım. Bir umut dilek tutup astığım kurdeleler güvercin olup uçtular.

Azizim, geç kalma bana! Beni bilmelerine ihtiyacım var. Bilinmemekten usandım..

Gel artık!

Sevgili dostum; konuşacak çok konumuz, hissedilecek çok an’ımız var…

What do you think?

1 Beğeni
Upvote Downvote
Turuncu Yazar

Written by Melike Karagöz

Bir cevap yazın