in

Gönül davası

Bir gün, biçare gönül bir hakime sevdası yüzünden mahkemelere düşmüş. Ne hikmetse yargısını da sevdası yapıyormuş. İşte hayat bu ya olmuş tüm bu dediklerim ve dava başlamış.  Hakim gönüle demiş ki ‘beni tanımıyorsun bu nasıl sevda? ‘ gönül de ‘ tanıdığım kadarıyla bile seviyorum’ hakim ise bu cevabı beğenmemiş . Günler geçmiş  gönül duramamış; hakimin verdiği kararları okumuş, davalarını anlamaya çalışmış. Sonunda yine hakimin kapısını seni kendi çapımda tanıyorum artık diye çalmış, hakim bu sefer açmaya hiç niyeti olmadığı kapılarının ardından  ‘beni hiç görmedin bile, bu sevda değil!’ demiş. Gönül de ‘gönül gözümle gördüm bu yüzden bana ne örttüğün kapılar dayanır ne de uzaklığın’ dediğinde hakim ‘bunlar gerçek hayatta olmaz. Sen bir yalancısın sevgin de yalan, inanmıyorum sana’ demiş ardından sol* cebinden kırık kalemi çıkarıp masaya atmış. Gönül, donmuş kalmış sanki anlam veremediği her şey yerine oturmuş o vakitten sonra. Ama yine de son çabalarını vereceği tam o anda hakim boynuna yağlı urganı geçirmiş ve sehpaya tekme atmış. Gönlün nefesi kesilmeye başladığı anda hakim infazı durdurmuş alaylı bir tonla ‘ böyle bir son bana yakışmaz, son sözünü söyle’ demiş. Biçare gönül, önce yutkunmuş leylasına ne dese boşa olacağını bildiğinden hakkını helal et deyip ayağıyla sehpayı itmiş..

Bir gönül davası da burada kapanmış.
> karar günü geldiğinde infazdan birkaç gün önce gönle kara haber bir leke gibi düşmüştü ve şunları yazmıştı:

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Turuncu Yazar

Written by Melike Karagöz

Bir cevap yazın