in

Bir Yaz Gecesi Rüyası

Onu,bir pencere kadar sevdim ben. Penceresinin pervazı benim için hayata açılan kapıydı, önündeki çiçekler benim için cennetteki yasaklı elma ağacı misaliydi. Ona meyletmek benim dünya sürgünümün başlamasıydı. Karşı binadan ona bakmak, yaşamayı merak edip doğamamaktı.

Öyle ki hemencecik saçlarını boynunda toplar, itinayla bir kitabı okumaya dalardı. O küçük parmaklarını kaldığı sayfaya ayraç yapar uzaklara dalardı. Uzaklar, içine uzanırdı. Bilirdim böyle vakitler kendi denizinde boğulur boğulur da kimsecikler onu kurtaramazdı, kalkar kendine kahve demlerdi. Bazı zamanlar cam kenarına otururdu ki denize açılan pencerelerinden kendini bırakamayışına art arda sigara yakışlarına denk gelirdim. Ardından tütünün dumanını gökyüzüne üflerken bir şeyler mırıldanışını seyrederdim. Seyirlik bir aşktı benimkisi doğacağına dualar eden.. O, divane gibi kendi kendine efkarını öpüp koklarken ben ona daha çok vurulurdum. Ki acı çekmesini öğrenmiş bir kadındı ve elbette zarafeti bundandı. Denizin içine doğmuş olsa da denize olan sevgisi hiç bir zaman alışkanlık haline gelmemişti. Yakamozun olduğu geceler her seferinde aynı heyecanla balkonuna  çıkar, bacaklarını karnında toplar, saçlarını omuzlarına salar öylece geceye mest olurdu. Dalga sesleriyle söyleşirdi. Meltemle önüne düşen saçlarına kulağının arkasına atarken eli kulağında kalır, hayallere dalardı. Sonrasında ise sanki birileri onu görürmüşcesine mahçup olur kalkar giderdi. Oysa onu kimse görmüyordu. Ben görmüyordum, hissediyordum ve ben hissetikçe o varoluyordu. Şiir gibi kadındı, gözlerime gözleri ilişse son bulacak bir şiir. Yalnızlığı ile evini şenliklere boğardı bir ben duyardım onun sesizliğini bir de o. Sahi ben kimdim? O güzellik hangi alemdeydi?

What do you think?

1 Beğeni
Upvote Downvote
Turuncu Yazar

Written by Melike Karagöz

Bir cevap yazın