in

Sanrı

 

Kadın, bembeyaz elleriyle insanlık gömleğinin içine bağlanmıştı. Gövdesi, bazen büyüdükçe büyüyen bazen de iğne ucu kadar küçülen bir odada eli ve ayağı kitlenmiş, ağlamaktan nefes almayı unutmuş bir şekildeydi. Hemşire kriz anlarında yanına gelip nefes alması için yalvarıyordu. Kadın ise hemşireye kendine yardım etmemesi gerektiğini, onun bunların hiçbirini haketmediğini söyleyerek yeni bir ağlama krizine giriyordu. Sonunda hemşire pes edip sakinleştirici verip onu uyutuyordu. Kadın rüyasında bir ses görüyordu ki tüm görüntüler kendinden utanıyordu. Uyandığında her şey diğer günlerdeki gibi tekrarlanıyordu.

Bir gün kadının ağlamaktan yastığı ıslanmış ve sayıklamaları bedenini sarsarken uyandı. Kendinden geçmekten usanmıştı ama bir türlü divane gönlü uslanmamıştı. İşte o vakit gözleri döndü yüreğine kendince söz geçirmeye karar verdi. Kalktı, göz yaşlarını sildi, bedeni hala titremesine rağmen babasından kalma kalemini göğsüne saplayacaktı ki içeriye can dostu girdi. O ise kadının ruh gibi bedenini görünce şok geçirmişti, ağlayarak ‘niye kendine bunu yapıyorsun?’ dedi. Kadın, bir sevdiğini daha ağlattığı için kendinden iğrendi ve gidip can dostuna sarıldı. Başka yapabileceği hiçbir şey yoktu. Gözyaşlarına hakim olamıyorlardı. Kadın, adeta  dostunun kollarında bitap düşmüştü. Bir yandan her şey böyle olmadan önce sevdiği adama sarılsa bir şeyler farklı olur muydu diye düşündü.Bilmiyordu ki kollarını adama sardığı anda kendi bedeninde kavuşacağını..

Dostu ‘ hadi her şeyi anlat.. ne görüyorsun, nasıl sesler duyuyorsun’ dedi.

Kadın önce boşluğa dostunu korkutacak şekilde gülüş attı. Ardından derin bir nefes alıp  ‘biri vardı, onu kendimden geçercesine seviyordum. Ben sevdikçe o yok oluyordu. Ne zaman onu sevdiğimi söylesem, elimi gönlüne uzatsam kayboluyordu. Ama eminim dostum, bak var.. İçimde! Ne, sen de mi görmüyor musun? Nolur, bari sen inan bana.. Tamam, bana inanmayın. Sevgime inanın bari beni bu hale getirene..

Hem beni bir kere sevdi inanabiliyor musun? Beni bir kere sevdi.Ruhumu bedenimden azat etti! Benim yıllardır yapamadığımı o bir gecede yaptı. Ben de ne yapayım böylece daha çok sevdim onu ama yanlış yaptım. Dedim ya ben sevdikçe o yok oldu.. Ben böylesine sevmeseydim yanımda olacaktı! Aptal kafam aptal..’  Kadın, boşluğa sanki adama bakar gibi ‘ seni her gece karşıma alıp şiirler okuyorum. Duyuyor musun? ‘ diye yazdı. Boşluk.. Bomboş oldu!

Kadın, hıçkırıklara boğularak anlatmaya devam etti. ‘Ben sevdiği zaman öyle  bir andı ki nerede olsa gözlerinden  tanırım! Kaçıp kovalanamamaktı. Oysa nasıl da birbirimizden kaçarken beraber koşmuştuk. Sonunda, ayağımıza takılan mecburiyetlerden yere düştüğümüzde birbirimize erdik. Kaçınılmaz bir aşktı bu!

Sözlerimizin ahenkle birbirine dokunmasıydı. Her konuşmanın ardı sıra bir diğerini istemekti, yaşarken o anı özlemekti.. Nefes alışverişimizin aynı şarkıya salınmasıydı.Muazzam bir şiirin yazılmasıydı. Ve elbette yarım kalacaktı.. Sessizliklerimizin, el ele tutuşmasıydı. Gecenin yarısıydı,sabahın körüydü fark etmeden bir sesle sarhoş olmaktı. Öyle demişti adam, ben de senin sesinle sarhoş olmuyor muyum sanıyorsun demişti. Bu seni hep sevdim demek değil de neydi? İlk defa sevgime karşı merhametini esirgemeyen adamda kayboluyordum. Hem de daha önce nasıl olunur bilmeden. Onunla oluyordum.  Olmak! Yokluğa emanet ettiğin bir andan, sevgiyle var olmaktı.. Adımın, dudağından içime akmasıydı ve yanan yaralarımın etinin sızlamasıydı. Sanki o konuştukça içim yankılanıyordu! Tenimin ardına aldığım sözleri; hiçliğimin boşluğunda yankılanan benlerimin yangısıydı. İnce bir sızıya, mest olmaktı. O da nesiydi? Her defasında adımla öptükçe yaralarımı, yaralarım ziyana müebbetken en çaresiz anında af çıkmıştı.  Ruhum, bedenime iskelet olmuştu. Daha nasıl desem, bir umudun doğuşuna şahit olmuştum. Yetmeyip ‘seni seviyorum!’ demesi dik tutmasaydı başımı. Karanlık gecelerimde içimde  yankılanan, durduramadığım, benliğimi aşağılayan seslerin önüme saygıyla eğilmesiydi. Bu deliliğe izin verişim içimin çağlayanına bile isteye kendimi atışımdı.  Yüzümeyi bilmediğimi biliyordu oysa. Ama durmuyordu. Sanki seni’ demesiyle beni boğuyor, seviyorum’ demesiyle nefes veriyordu bana. Ona rağmen alıp beni kucağına çıkarmaya hiç niyeti yoktu bu derinlikten. Etme dedim! Yapma, sen konuştukça ellerim benim olmaktan çıkıyor. Devam etme ki göğüs kafesim dağılmak istemesin. Sus yoksa kalbim isyan edecek; her şeye, sensizliğe, aramızdaki kilometrelere, seni güldürememeye. Tekrarı olmayacak şeylere beni sürme, diye yalvardım. Sonra ise onu sevdiğimi söyledim.  Sanki ah’lar ağacıma salıncak kurup şallanmışçasına gülüverdi sesi. Onun sesini sevgimle bir daha güldüremeyeceğimi bilseydim hiç susmazdım..

Ah, canım dostum öyle güzeldi ki.. Ama o vadeler koydu önüme. Tutup bedenini kendime çekmeme izin vermedi. Zamanı dilimizde bir buz misali tuttu. Biliyorum, o yüzden derin sessizliklere zamanı eritmemek için daldı. Sanki aramızdan çekseydi o buz gibi kalıplaştırılmış zamanı. Dillerimiz birbirini bulsaydı onun içinden benliğimi çıkarıp bulacaktım. “Bana seni gerek, seni..” dediğinde ona kendini getirec….’

Derken kadın, sakinleştiricinin etkisiyle uyuya kalmıştı. Belki de tüm bunlar bir sanrıydı, kim bilir.. Evet. Evet, bir sanrıydı,meçhule eren..

What do you think?

1 Beğeni
Upvote Downvote
Turuncu Yazar

Written by Melike Karagöz

Bir cevap yazın