in

Üstinsan kavramının yaratıcısı Nietzsche

Nietzsche, filolog, filozof, kültür eleştirmeni, şair ve besteci. Din, ahlak, modern kültür, felsefe ve bilim üzerine metafor, ironi ve aforizma dolu bir üslupla eleştirel yazılar yazmıştır. Düşünceleri 20.yüzyıla damga vuran türden. O yıllara düşünceleriyle yön veren birisidir. 1844 yılında Almanya’da doğdu. 1849 yılında, henüz 5 yaşındayken kör olarak hayatı sona eren babasının kaybı, onu derinden etkilemişti. 1850’de annesi, kız kardeşi, anneannesi ve 2 teyzesiyle birlikte Naumburg’a yerleşti. 5 kadınla beraber yaşamak, onun kadınlar hakkındaki düşünceleri ile ilgili belirleyici unsurlar içermese de kişiliğinin oluşum sürecinde oldukça etkili oldu. Keskin düşünceler, önyargılar, zorlayıcı kurallar ve ağır dini eğitim doğrultusunda geçen çocukluğu onu kendi içine kapanık biri yaptı. Okul hayatındaki başarılarıyla dikkatleri üzerine çekti. Dindar, şımartılmış güzel aile çocuğu olan Nietzsche okulda “küçük Protestan papazı” diye çağrılıyordu. Derslerinde çok başarılıydı. On dokuz yaşına geldiğinde, papaz olabilmek için Bonn Üniversitesinde ilâhiyat ve klasik filoloji öğrenimine başladı Hayatı evdekiler tarafından planlanmıştı. Nietzsche bundan hoşnut değildi. İlk zamanlardan beri bir isyan duygusu edindi. Bonn’da alışkanlıkları değişti. Çekingenliği bırakıp girişkenliğe yeltendi. Hatta zaman zaman taşkınlıklarda bulundu.

Bunların ardından Nietzsche, sayesinde gelecek yıl Leipzig Üniversitesine yöneleceği Friedrich Wilhelm Ritschl’in denetiminde filoloji çalışmaya yoğunlaştı. Orada akranı bir öğrenci olan Erwin Rohde ile arkadaş oldu. Nietzsche’nin ilk filolojik yayımları bundan kısa süre sonra ortaya çıkacaktı. 1865 yılında Nietzsche Schopenhauer’ın eserlerini detaylı inceledi. Felsefi ilgisinin uyanışını Schopenhauer’ın “İstenç ve Tasarım”Olarak Dünya”sına borçluydu ve daha sonra Schopenhauer’ın, saygı duyduğu birkaç düşünürden biri olduğunu Çağa Aykırı Düşünceler’deki Eğitimci Olarak Schopenhauer adlı denemesinde kabul edecekti.

1866 yılında, Friedrich Albert Lange’ın Materyalizmin Tarihi’ni adlı eserini okudu. Lange’ın anti-materyalist Kant felsefesini betimleyişi, Avrupa materyalizminindoğuşu, Avrupa’nın bilimle artan yakınlığı, Charles Darwin’in evrim teorisi ve gelenek ile otoritelere karşı genel bir ayaklanma, Nietzsche’de büyük ilgi uyandırdı. Bu kültürel çevre, onu ufuklarını filolojiden öteye taşıyarak felsefi çalışmalarına devam etmeye teşvik etti. Bu zamanlarda farklı düşünceler içinde kaldı. 1869 yıllında yirmi beş yaşında isviçrenin Basel ünüversitesini klasik filoloji kürsüsüne olağan üstü profesör olarak davet edildi. Filolojiye sıcak bakmıyordu ama teklifi reddetmedi ve çalışmaya başladı. Filoloji dersleri haricinde felsefe dersleri de yaptı.  Bu sıralarda Schopenhuer’in felsefesi ve Wagnerin müziğine hayranlık besleyen gencin ilk yapıtı musikinin tininden tragedyanın doğuşu, getirdiği yepyeni kültür anlayışı ve çağdaşlık yorumu ile hem ilgi uyandırdı hemde gözleri üzerine geçti. Özellikle ahlak konularında yoğunlaşan birbirinden farklı kitapları takip etti.

1870’de Almanya ve Fransa arasında savaş çıktı. Nietzsche vatanperverlik coşkusuyla gönüllü hasta bakıcısı olmak için başvurmuştu. Cephede güçlü düşmanlarla karşılaştı. İlk kez, en güçlü ve yüksek yaşama isteminin hayatta kalmak için mücadele etmekte değil, tersine güç, savaş ve egemenlik isteminde yattığı duygusunu kazandı. Güç İstemi Kuramını o yıllarda yarattı. İleride bu düşünceden uzaklaştı ama bunların etkisini inkar edemeyecekti.

Savaşta Prusya galip geldi. Ancak Nietzsche savaştaki her şeyin şanlı olmadığını fark etti. Sayısız kayıp ve üzüntü yaşadı. Bu sırada Hastalığa yakalandı. Dizanteri ve difteri teşhisleriyle hastaneye sevk edildi. Bundan iki buçuk ay sonra Basel’deki görevine ve derslerine dönmek zorunda kaldı. Filoloji ve felsefe derslerine devam etti. “Tragedya’nın Doğuşu”nu yazmaya başladı. Yunan kültürünün analizini yaptı. Apolloncu (ölçülü ve düzenli), yetinmeciliğin karşısına karanlık, içgüdüsel ve Dionysos (coşkulu, tutku) güçleri yerleştirdi. Nietzscheye göre Yunan Tragedyası bu iki unsurun senteziyle oluşmuş, Sokratesin sığ rasyonalizmi tarafından da yok edilmişti. Uygarlığın zayıflamasına neden olduğunu düşündüğü Hristiyanlığa  karşı diyonisyen anlayışı öne sürdü. Nietzscheye göre tanrı öldü ve onun için Hristiyanlık süreci sona ermişti. Hristiyanlığın motiflerini bilinçsiz ve anlamsız buldu.

1870 Alman Fransız savaşında geçirdiği hastalıkların sonuclarını ağır ödedi. 1879’da Hastalıkları devam ediyordu ve iyice artması ile Üniversitedeki görevinden emekliye ayrıldı fakat Üniversite ufak bir maaş bağlamıştı. Sağlığını koruyabileceği bir yer aramaya başladı. Kışları İtalya kıyılarında yazları İsviçre dağlarında yaşayarak o yıllardaki yazılarını vermeye çalıştı. İstirahate çekilmesi hastalığına fayda olmadı. Ağrıları şiddetlenmiş, gözleri bozulmaya başlamıştı hatta doktoru kitap okumasını yasaklamıştı. Hangi ilacı denediyse denesin hastalıklarına fayda olmadı. Arkadaşı Paul Ree aracılığıyla yirmi bir yaşındaki Rus kızı Lou Salomé ile tanıştı. Ree ve Nietzsche Salome’ye aşık oldu. Birbirlerinden habersiz buna devam ettiler. 1883 te yayınlanan “Böyle Buyurdu Zerdüşt” ortaya çıkar. Böyle Buyurdu Zerdüşt: Herkes ve Hiç kimse için Bir Kitap’ ilk kitabını yazmıştı bundan sonra ikinci ve üçüncü kitabı gelecekti. Salomé ye aşklarını itiraf etmek isteyen Ree ve Nietzche bu karışık durumdan haberdar olurlar. Daha sonra bu durumu daha fazla ayakta tutamayacakalarını fark ederler ve ayrılırlar. Nietszche, kendini yalnızlığa verdi ve yazılarına devam etti bunu 1885 yılında ikinci, üçüncü ve dördüncü kitaplar ile zerdüşt’ün içeriğine düz yazı olarak devam eden İyi ve kötünün ötesinde (1885) ve Ahlağın son kütüğü (1887) izledi. Zerdüşt sonrası döneminde çeşitli zamanlarda çeşitli başlıklar tasarlayarak bir büyük yapıt yazmaya girişe Nietzsche son üretken yıllı olan 1888′ de sıra ile Vagner olayı, putların batışı, deccal, eccehomo ve dionysos dityrambostları adlı kitaplarını tamamladı. Bununla birlikte yalnızlık çektiği acılar ile birlikte frenginin “beyin felcine” neden olan üçüncü evresindeydi artık ayağa kalkamaz haldeydi. Bir hastanede kısa süreli yattıktan sonra annesinin refakatına verildi. Artık zamanının çoğunu kasılıp kalır bir durumda geçiriyordu. Frengi hastalığının ilerlemesiyle  25 Ağustos 1900’de Nietzsche öldü. Ardından zamanında ilgi görmeyen yapıtları, parlamaya başladı.

AFORİZMALAR:

Acıların bölüşülmesi değil, sevinçlerin bölüşülmesidir dostluğu yaratan …

Bir kez yürünmüş bir yola düşenlerin sayısı çoktur, hedefe ulaşan az

Daha güçlü olana daha zayıf olanın hizmet etmesi ; bunun için onu iradesi ikna eder ki zayıf olan üzerine hükmetsin.Sadece bu o zevkten vazgeçemez.Nasıl daha küçük olan daha büyük olana kendisini verirse , en küçük olandan zevk ve güç alması için , tıpkı bunun gibi en büyük olan da kendini kudret uğruna verir , hayatını bunun için kullanır. Bu , en büyük olanın kendini teslim etmesi , vermesi , tehlikelerle ölüm için zar atmasıdır

Hoşlanmadığımız bir düşünceyi öne sürdüğü zaman bir düşünürü daha sert eleştiririz. Oysa, bizi pohpohladığında onu daha sert eleştirmek uygun olacaktır.

Sahip olunması zorunlu tek şey var: Ya yaradılıştan ince bir ruhtur bu, ya da bilim ve sanatlar tarafından inceltilmiş bir ruh…
*
Tüm idealistler, hizmet ettikleri davaların her şeyden önce dünyanın tüm öteki davalarından üstün olduğunu düşünürler. Kendi davalarının biraz olsun başarılı olması için, bu davanın tüm öteki insan girişimlerine gerekli olan aynı pis kokulu gübreye açıkca ihtiyacı olduğuna inanmak da istemezler.

Bir kez yürünmüş bir yola düşenlerin sayısı çoktur, hedefe ulaşan az ..

Küçücük bağışlarla büyük mutluluklar kazanmak büyüklüğün bir ayrıcalığıdır.

İnsan, diğer insanlardan hiçbir şey istememeye, onlara hep vermeye alıştığı zaman, elinde olmadan soylu davranır.

Bir şeyden hoşlanmaktan söz edilir, aslında doğrusu, bu şey aracılığıyla kendinden hoşlanmaktır.

Kendinden hiç söz etmemek çok soylu bir ikiyüzlülüktür.

Hakikatin temsilcisinin en az olduğu zaman, onu dile getirmenin tehlikeli olduğu zaman değil, can sıkıcı olduğu zamandır.

Doğa bize aldırmadığından, doğanın ortasında kendimizi öyle rahat hissederiz ki …

Uygarlaşmış dünya ilişkilerinde herkes, hiç değilse bir konuda kendini başkalarından üstün hisseder. Genel iyiyüreklilik buna dayanır. Çünkü, durum elverirse herkes yardım edebilir, o halde bir utanç duymaksızın bir yardımı da kabul edebilir.

Yapacak çok şeyi olan insan inançlarını ve genel düşüncelerini hemen hemen hiç değiştirmeksizin korur. Aynı şekilde, bir ülkünün hizmetinde olan her insan ülkünün kendisine artık hiç kulak asmaz; onun buna zamanı yoktur. Demem şu ki, ülküsünün hala tartışılabilir olmasından yana olmak çıkarına aykırıdır.

İnsan dilediği kadar bilgisiyle şişinip dursun, dilediği kadar nesnel görünsün, boşuna ! Sonunda her zaman ancak kendi yaşam öyküsünü elde edecektir.

İnsanların tarih boyunca farkına vardıkları aşılmaz zorunluluk, bu zorunluluğun ne aşılmaz ne de zorunlu olduğudur.

Bugün artık kimse ölümcül hakikatlerden ölmüyor; çok fazla panzehir var.

Uygarlık tarafından yokedilme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir uygarlık çağını yaşıyoruz.

Sevilmiş olma isteği kendini beğenmişliklerin en büyüğüdür.

İnsanları şiddetle kendi üzerine çeken, bir oyunu her zaman kendi lehine çevirmiştir.

Çok düşünen ve uygulamalı düşünen, kendi maceralarını kolayca unutur, ama başından geçenlerin çağrıştırdığı düşünceleri hiç unutmaz.

Biri kendi düşüncesine bağlı kalır; çünkü ona kendi kendine ulaşmış olduğunu sanır. Öteki ise, onu zahmetle öğrendiği ve onu anlamış olmakla övündüğü için bağlıdır düşüncesine. Sonuç olarak, her ikisi de kendini beğenmişlik …

İçine doldurulacak çok şey olduğu zaman, günün yüzlerce cebi vardır.

Bir düşmanla savaşarak yaşayan kişinin, düşmanını hayatta bırakmakta yararı vardır.

Açıklanmamış karanlık bir konu apaçık bir konudan daha önemli sanılır.

Sadece karşıtları cansıkıcı olmayı sürdürdükleri için, arada bir, bir davaya bağlı kalırız.

Bir insan kendini hep çok büyük işlere adadığında, onun başka bir yeteneğinin olmadığı pek görülmez.

Açıkça büyük amaçlar tasarlayan ve daha sonra bu amaçlar için oldukça yetersiz olduğunu gizlice kavrayıveren kimse, çoğu zaman bu amaçlardan vazgeçecek kadar da güçlü de değildir. İşte o zaman ikiyüzlülük kaçınılmazdır.

Gür ırmaklar kendileriyle birlikte bir çok çakıl ve çalı çırpıyı da sürükler; güçlü ruhlar da bir çok aptal ve mankafayı.

Bir insanın gerçekten ele almış olduğu düşünce özgürlüğü ile, onun tutkuları ve hatta arzuları da gizli gizli kendi üstünlüklerini göstereceklerini sanırlar.

Bir insan yoğun ve kılı kırk yararak düşündüğü zaman, sadece yüzü değil gövdesi de çekinceli bir havaya bürünür.

Ruh arayanda, hiç ruh yoktur.

İnsan yığınlarının davranış biçimlerini önceden kestirmek için, onların güç bir durumdan kendilerini kurtarmak için hiçbir zaman çok önemli bir çaba göstermediklerini kabul etmek gerekir.

İnsan kahkahalarla güldüğü zaman, kabalığı ile tüm hayvanları geride bırakır.

Eylem ve vicdan genellikle uyuşmazlar. Eylem, ağaçtan ham meyveleri toplamak isterken, vicdan onları gereğinden çok olgunlaşmaya bırakır, ta ki yere dökülüp ezilinceye kadar.

Aşk ve nefret kör değillerdir; ama kendileriyle birlikte taşıdıkları ateş yüzünden kör olmuşlardır.

İnsan hatasını bir başkasına itiraf ettiğinde unutur onu; ama çoğu kez öteki kişi bunu unutmaz.

Alev, başka şeyleri aydınlattığı kadar aydınlatmaz kendini. Bilge de böyledir.

Bir konu hakkında hazırlıksız sorguya çekildiğimizde, aklımıza gelen ilk düşünce çoğu zaman bizim kendi düşüncemiz değildir; ama bizim sınıfımıza, konumumuza ve soyumuza ait olan sıradan bir düşüncedir sadece. Öz düşünceler pek ender olarak su yüzüne çıkarlar.

Bizzat kendimizde olan bir değeri övdüğü, okşadığı zaman mucizeyi de, usdışını da kabul ederiz.

Yarı-bilim tam bilimden daha üstündür. O, sorunları olduklarından daha kolay görür ve bununla görüşünü daha anlaşılır, daha inandırıcı kılar.

Çok düşünen partici olmaya uygun değildir; o, parti arasında düşüncesini çok çabuk sızdırır.

Kötü belleğin iyi tarafı, aynı şeylerden bir çok kez, ilk kez gibi yararlanmaktır.

Bir kurbanın yoldaşı o kurbandan daha çok acı çeker.

Ölümün son iyiliği bir daha ölümün olmamasıdır.

Beni öldürmeyen şey beni güçlendirir.

Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?

Ümit en son kötülüktür, çünkü işkenceyi uzatır.

İnsan ruhu yaptığı seçimlerle belirlenir.

Özdeyişler hâlinde ve kanıyla yazan kimse okunmayı değil, ezberlenmeyi ister.

Bilgi ermişleri olmak elinizden gelmiyorsa, hiç değilse bilgi savaşçıları olun.

Ve ceza, saldırgan için aynı zamanda bir hak ve şeref olmazsa, cezanız eksik olsun!

Yele karşı tükürmekten sakınınız!

Peki siz, dostlar, beğeni ve beğenme tartışılmaz mı diyorsunuz? Fakat bütün hayat beğeni ve beğenme üstüne bir tartışmadır!

Kendin alabileceğin bir hakkı, bırakmayacaksın sana vermelerine!

Neysen “o” ol!

Ruh, hayatın bağrına saplanan hayattır.

Her şey birbirinden daha gereklidir.

Acı der: “yıkıl!”

Seni seviyorsam sana ne bundan?

İnançlar hakikat düşmanları olarak, yalanlardan daha tehlikelidir.

İnsanlar eşit değildirler.

Ne denli yükselirsek, uçmak bilmeyenlere o denli küçük görünürüz.

Kadını kadının içinde özgürlüğe kavuşturmalı!

Uçurumları sevenin kanatları olmalı.

En yüce dağlara tırmanan güler bütün acıklı oyunlara ve acıklı gerçeklere!

Kadının nasıl bir nimet olduğunu tüm derinliği ile hissetmek gereklidir.

Neden’i olan, nasıl’a katlanır.

Bizler arzu edilenden ziyade arzulamaya aşığız.

Ey ulu yıldız! Kendilerine ışık saçtıkların olmasaydı, saadetin nerde kalırdı!

Zayıflar bizi kendi gücümüzden utanmaya zorladıkları için kazandılar.

Gerçekten de hayatın anlamı olmasaydı ve ben anlamsızı seçmek zorunda olsaydım, bence de en seçilesi anlamsızlık olurdu bu.

Yaşama karşı sorumluluğumuz daha yücesini yaratmaktır. Daha alçağını değil.

Siz yükselmek isteyince yukarıya bakarsınız, bense aşağıya bakarım çünkü yükselmişim.

Bir uçurumun içine baktığınızda, uçurumda sizin içinize bakar.

İnsan kahkahalarla güldüğü zaman, kabalığı ile tüm hayvanları geride bırakır.

Ancak öbürgündür benim olan. Kimileri öldükten sonra doğar.

İnanç gerçeği bilmek istememektir.

Yüksek dağda buz içinde gönüllü yaşamaktır felsefe.

Şüphe değil, kesinliktir insanı deli eden…

Kişi, ışığını karartmayı da bilmelidir, böceklerden ve hayranlardan kurtulmak için.

en yüksek değerlerin, kendilerini değerden düşürmesi.

Nerede canlı bulduysam, orada güç iradesi buldum; hizmet edenlerin iradesinde bile efendi olma iradesi buldum.

Ben, iki insanın daha yüce hakikati bulmak için, bir ihtirası paylaştığı bir aşk düşünüyorum.

Uygarlık tarafından yokedilme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir uygarlık çağını yaşıyoruz.

Bugün yargılayanların gözünden bir cellat bakar.

Erdem uyumuşsa deha zinde kalkar.

İnsanlar ışığın çevresinde toplaşırlar, daha iyi görmek için değil, daha iyi parıldamak için.

Kaynak:

http://dusundurensozlr.blogspot.com.tr/2007/08/1844-1900-giri-felsefe-yzyllar-boyunca.html

http://www.actaneurologica.be/acta/download/2008-1/02-Hemelsoet%20et%20al.pdf

http://www.iep.utm.edu/nietzsch/90 Dakikada Nietzsche,Paul Strathem

Nietzsche, Kısaca Hayatı

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Merter

Anadolu University- Business administration

Bir cevap yazın