in

Çınar

İçimde bir özlem duygusu peydah oluyor bu günlerde, ne zaman geçeceğini ve en önemlisi nereye ait olduğunu bilmediğim. Sabah ayazında titreyerek içerken sigaramı balkonda bir yerlere gitmek çekiyor canım, kendimden uzak kalmak için. İçime kapanmanın verdiği huzur yerini rahatsızlığa bırakmaya başladı kaçınılmaz olarak. Uzun süre kendimi dinledim yalnızca, yanı başımda konuşulanları hiç umursamadan. Bunca insan içerisinde yalnız kalabilmeyi öğrenmek için çok çabalamıştım aslında. Ancak alışmak beterdi buna; bir kere yalnızca kendi ile konuşmaya görsün insan, paylaşmak eskilerin bayram tatları gibi anımsanır oluyordu sadece. En samimi olduklarında dahi yabancılığı seziyordun. Tüm gece topladığın cesaretin güneşin doğuşuyla suskunluk yeminlerine dönüşüyordu. Önceleri sorgulanan ketumluğun, mizaç olarak kabul ediliyor, çok fazla soru ile karşı karşıya kalmamaya başlıyordun.

Sigaram dudaklarımda sönmüş çoktan, hiç adetim değildir ya içimdeki tuhaflıkla birlikte izmariti aşağıya fırlatıyorum. Nasıl göründüğümü hiç umursamadan dışarıda alıyorum soluğu, nereye gittiğimi ve ne zaman döneceğimi bilmeden.

Alışıldığın dışında bir şey oluyor sonra. Kafamı dinlemek için geldiğim tepedeki ağaç gölgesinde başka biri var şimdi. Onu tanımak istiyorum delice ama ben tanışmayı bilmem ki. Olağan dışılıklar peşi sıra geliyor. Beni fark ettikten sonra umursamamak yerine, yanıma kadar yürüyor sakince, önce kendini tanıtıyor sonrasında da neden burada olduğunu anlatıyor. Benzer sebeplerimiz var burada olmak için biliyorum diyor. Her zaman yalnız kalmak için geldiğim bu yerde ilk defa yalnız olmak istemedim ve şimdi siz buradasınız diyorum. Usulca koluma iliştikten sonra beni ağacın gölgesine götürüyor.

Bazı insanlar vardır; gülümsemeleri ile güven veren. Zihninizin en kuytu köşelerine bile girmesine izin verebileceğiniz. Her sırrımı kolayca açık edebilirim diyebileceğiniz. İşte öyle biri. Bahar sabahı serinliği yerini kızgın güneş sıcaklığına bırakırken biz hala konuşuyoruz, daha yeni başlamış gibi, yıllardır birbirini görmeyen iki dost gibi. Bir ara sözümü kesiyor. Yarım kalmışlıklardan, kırgınlıklardan, başarısızlıklardan bahsettiğimiz yeter diye yakınıyor. Bir de hayatın diğer yanı var; bizi mutlu eden yanı. Ne kadar o tarafta yaşamasak ta oraya tutunmalıyız sıkı sıkıya diye nasihat ediyor.

En mutlu anımı anlatmaya başlıyorum. Ona karşı duyduğum güvene rağmen içimi tarif edemediğim bir his kaplıyor. Bu diğerlerine benzemiyor çünkü,fazla mahrem, fazla benim. Fakat ağzımdan dökülen kelimeler her ayrıntıyı veriyor, engel olamıyorum. Sabah evden çıkmadan içimde peydah olan özlem duygusu meğer paylaşabileceğim bir dosta aitmiş, anlıyorum. Anlatırken saatler geçiyor sanki, göz kapaklarıma hakim olamıyorum. Gölgesinde konuştuğumuz ağacın gövdesine yaslanarak uyuyakalıyorum, bir yandan anlatmaya devam ederken. Pişmanlık kaplıyor içimi, yarı uyanık, yarı uyur haldeyim. Çok fazla şey anlattığımdan dolayı pişmanım. Şu sıralar ne kadar nefret etsem de yıllarımı almıştı bu yalnızlığı elde etmem. Şimdi onu ellerimle yok ettim.

Gözlerimi açıyorum ve burası çok tanıdık. Neyse ki diyorum, yatağımda UYANDIM.

What do you think?

1 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Gökhan ERDOĞAN

büyüyünce kafka olucam.

Bir cevap yazın