in

Hep doğmalı benim dünyamda güneş

Büsbütün ümitsizliğe kapılmak yerine ümit dolabilmeyi öğrenecektim. İyileşmeyi beklemek yerine yaralar içinde yaşayabilmeyi… Bu gece sıkı sıkıya kuşandığım zırhları çıkardım, en azından kendim ile başbaşa iken. Sürekli kutsadığım yalnızlığım, felaketim olmaya başlamıştı. Sığındığım en güvenli limanda buldum kendimi; ve yine kendim. Hayatım git gide yavanlaşan bir hal alıyordu. Dans etmiyordum mesela uzun zamandır. Bir bir azalıyordu “iyi ki var” dediklerim. Her şeyi garipsemeye başlamıştım. Varoluşsal süreçlerimiz hakkında hiç kafa patlamamak gibi bir garabetin içindeydik. Sahi kurguladığımız hayatların ne kadar keşiştiğine mi bağlıydı samimiyet?
Hepsini bir yana itebilmeyi dilerdim.
Güz çoktan başlamış ancak son yazdan kalma günler yaşanıyordu, güneş son kıyaklarını yapıyordu bizlere. Herşey kitabına uygun ilerliyordu yine. Biliyordum, elbet ağaçlar yapraklarını dökecek, zamanı gelince de karlar altında kalacak dört bir taraf. Tıpkı en korktuğum anları yaşamak zorunda kalacağım gibi. Ancak yine zaman akacak, onlara bile yarım ağızla gülümseyecektim. Bitmek bilmez bu döngü, ümit dolabilmeyi öğrenmeme engel işte. O yüzden iyileşmeyi beklemek yerine yaralar içinde yaşabilmeyi öğrenmeliyim.
En harc-ı alem kişilere adadığım zamanların pişmanlığını duydum içimde önce. Unutmak insan ırkının şifasıdır der dururum. Unutulmamayı hak eden anlar bile unutuluyor yeri gelince. Bu yüzden şifa iken aynı zamanda büyük bir zayıflık; unutabilme yetisi.
Zihnin bomboş olduğu anlar vardır hani. Hayata mola verdiğin anlar ya da tam tersine gerçekten yaşadığın anlar. Kolayca unutulurlar. Bir de var olmanın tüm ağırlığıyla üstüne çöktü anlar, nefes almanın bile eziyet gibi geldiği. Kolay olmasa da onlar da unutulup gidiyor. Bazısı ara ara hatırlatıyor kendini, bir yumru gibi oturuyor boğazına ama unutuluyor yine de. İşte bu yüzden karar veremiyorum; unutmak bir ceza mı yoksa lütuf mu?
Belki bir gün yaşadığım herşeyi unutucam. Tek bir an silinmesin isterdim hafızamdan; güneşin ilk ışıklarını saçdığı vakit.
Güneşin batışını izlemeyi sevmem ben, son ışıkları kalbimi deler geçer
Hüzün kaplar ufuk çizgisini sonra sirayet eder tüm benliğime
Güneşin batışını izlemeyi sevmem ben, karanlık korkutur beni
Işıksız kalmak istemem, kabuslar yaratır karanlık
Güneşin batışını izlemeyi sevmem ben, giderken tüm sevdiklerimi alır götürür sanki
Yapayalnız kalırım karanlıkta, oysa umuda ihtiyacım var benim
Işığı, sevdiklerimi, umudu alır götürür beraberinde
O yüzden hep doğmalı benim dünyamda güneş

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote
Kırmızı Yazar

Written by Gökhan ERDOĞAN

büyüyünce kafka olucam.

Bir cevap yazın