in

Doğum

Okuduğum her şey yaşar ben de ve farkında olmadan manaları hamuruma mayalarım. Tadıma bakanlar; nereden bulunduğumu sorduklarında soğuk bir şaşkınlık bürür yüzümü. Cevabı yoktur bazı yaşayanlarımın. Ya sorgu ile gelmemişlerdir dünyaya ya da sebepler deryasından sıyrılamamışlardır.

Bazen yaşayanlarıma bu durum yetmez, oradan buradan topladıklarımla birleşir, gövdemi hesaba almaz hale gelirler. Bitap düşen gövdem, böyle zamanlarda kehren bulunur yeryüzünde. Bilir ki ‘o’ olmaya başladığı vakitler yaklaşıyordur. Rahatsızlanırım. Zihnim bulanır. Sinirlerim gerilir. Oturma halinden ayağa kalkarım, edemem bir derin nefes çekerek geleni, boğmaya çalışırım. O da olmaz,kendimi bir sayfanın başına atarım. O saatten sonra fikrim kalmaz. Her şey iç güdüsel olarak gerçekleşir.

   Mesela kalabalıklarla akan caddede hızlı hızlı yürürken gözüme ilişen ve de gönlüme yerleşen bir kelimeyle başlarım yazmaya. Yine bir kelime dikkatimi dağıtmıştır. Ardından bununla da kalmaz güneşin parıltısı kirpiklerimle cilveleşirken sesleri, dağınıklığıma bağlaç olur. Dayanamam bu kontrolsüzlüğe. Adımlarımı sıklaştırıp kendimden uzaklaşmaya çalışırım ama çabalarım beyhude kalır. Derken es kaza yoldan geçen bir adam bu dayanılmaz karmaşaya son verir. Oysa hiçbir şeyden. haberi yoktur; tütünle karışık kokusunun yeşerttiği his, cümlemin sonu çeker. Böylece kağıtla selamlaşmamız biter.

  Ekseriya yazmaya başlamadan önce her biri farklı yerden neşreden an’lar hislerimin aklını çeler. Gecede güzel bir hikaye olarak kalmak için kelimelerin koynuna girer. Kalemi parmaklarımın arasına alıp şöyle bir baktığımda sanki odada aşığı ile yalnız kalmış körpe bir gelin heyecanı kaplar yüreğimi. Eğilip kalemi sayfaya dokundurduğum vakit  çekingenlikleri ile örülmüş duvağını, kaldırır gibi olurum. Hislerim kelimelerle baş verdikçe kağıtta, ruhumun aşılmaz sandığım tepelerini tırmanırım. Yükseldikçe kelimeler dökülür, kelimeler döküldükçe göğsüm daralır. Dönüp bir nefes önceye baktığımda parmaklarımdan kan ter içinde çıkardığım kelimelere sahip olmuş gibi hissederim. Önce “Ben ne yapıyorum?” sorgulamasıyla sayfayı ürperti sarar. Ellerimde bütüne erme bilinci uyandıkça derin bir huzura kavuşurum. Yazarken sanki kelimelerim ile hislerim öyle muazzam bir aşkla sevişmiştir ki kalemim yorgunluktan sonunda düşer, uyayakalır.

An’ların hislerimin aklına girmesiyle meydana gelen bu birliktelikten varlığım gebe kalır. Ama bitmez! Ruhumun bulantıları bedenime hakim oldukça hayatına umudu doğacak anne misali elim kalbime gitse de elimin ardında bulduğum sadece hiçlikten ibarettir. Gün geçtikçe boşluk büyür büyür sonsuz bir hal alır.

Bunca kalabalığım içinde yeniden neşredecek tuhaf yokluğumu kim kabul eder diye endişelenirken sonsuzluk içinden varlığım harelenir, kendimi bulurum. Varlık! Ya rabbi, ne güzel umuttur. Ve de ne uslanmaz meret. Öylece mağrur bir şekilde, çocuk bereketiyle gelir diyen ana babaya dönüşürüm. Bu durumda ana da baba da ben miyim? Çözemiyorum.

Parmaklarımda geçekleşen bu doğumun sancılarının acısı tenimde zonklarken kucağımda öpüp okşadığım, karanlığımdan kopan beni; karanlığımla emziririm. Aslında farkında olmadan genzime takılan farklılığımı doğurmuşumdur. Ve de sonraki yutkunamayacağım farklılığın failini…

What do you think?

2 Beğeni
Upvote Downvote
Turuncu Yazar

Written by Melike Karagöz

Bir cevap yazın