in

Rüya dersiniz adına

Bazı zamanlar başım dönerdi küçükken.

Uykumu kaçıran rüyalar görürdüm. Uykularımdan dışarı taşardı rüyalarım. Uzanıp gözlerimi kapattığımda hep aynı şeyi görürdüm karanlıkta. Yok olmaya başlardı karanlık yavaş yavaş. Karanlıktan doğardı bütün renkler. Bir uçurumun kenarında görürdüm kendimi. Bastığım yerde çimenler, otlar olurdu. Bir adım ötede ise uçurum. Hafif bir meyille başlayan uçurum giderek derinleşirdi hep. Uçurumun dibini görebilmek için hafif eğmişim başımı. Ama düşmekten ölesiye korkuyorum. Sonra tuhaf bir şekilde başım ve ayaklarım arasındaki mesafe artıyor. Sanki kafam, beynim aşağı doğru yuvarlanıyor ama ayaklarım hala zeminde. Toparlamaya çalışıyorum yuvarlanan kafamı. Olmuyor. Zaman ikiye bölünüyor bir anda. Ben ikiye bölünüyorum, aslında hiç kopmadan kendimden.  Toprakta kalıyor benliğimin bir kısmı. Diğer ben ise yuvarlanmaya devam ediyor, kafamla birlikte. Yuvarlanan ben, benim cismimden çıkıyor sanki. Başım dönüyor bu sırada. Gözlerim büyüyor ve daha net görmeye başlıyorum her şeyi. Kendi cismimden çıkışım gözlerimle başlıyor. Dağa taşa takılıyor gözlerim. Dağ taş takılıyor gözlerime. Benden ayrılıp başka yerlere gidiyor gözlerim. Benim göremediğim şeyleri görüyor. Geri döndüğünde uçurumdan yuvarlanmaya devam ediyoruz hep beraber. Yine de gözlerim benden iki adım önde gidiyor hep. Yani hep iki adım gerisindeyim göremediğim ne varsa. Düşmeye devam ediyoruz dakikalarca. Tam uçurumun dibini göreceğimizi sandığım anda toprakta kalan ayaklarıma geri dönüyor bilincim. Benliğimin ikiye bölündüğü anda, asla uçurumdan düşen parçasından kopmak istememiş ayaklarım. Sanki bütün benliğim kafamın peşinden sürüklenecek gibiymiş. Çünkü bir bütün olarak uçuruma sürüklenmeyi tercih ederdim. Ama nedensiz bir şekilde bastığım toprakta sabitlendi adımlarım. İşte zaman bölündü o an. Toprakta kalan benliğim içinse uçurumdan geri kalır yanı yoktu yaşadıklarının. Dönmeye başlardı başım, daha önce hiç olmadığı kadar. Her seferinde biraz daha fazla… Ardımdaki ve önümdeki toprak ayrılmaya başlardı birbirinden. Ortadaki ben. Ve ayaklarımın altında bastığım toprak taşa dönüşürdü aniden.

Gözlerimi kapattığımda aynı sahneler yaşanırdı hep. Dönerdi başım. Ki küçüktüm! Neden döner çocukların başı? Üstelik severler salıncağı.

Gözlerimi kapattığım an tuhaf olaylar canlanırdı zihnimde. Rüya dersiniz siz adına. Ama eminim rüya olmadığına. Kaç defa sıktım etimi. Her defasında aynı rüyayı görmez insan. Gözleri büyümez insanın rüyasında. Cisminin dışına çıkamaz hiçbir şey, rüyada bile. Üstelik sıktım etimi. Yandı canım. Eminim; rüya göremeyecek kadar uyanıktım. Rüyada bile olamayacak kadar gerçek dışıydı gördüklerim. ‘İmkansız olanı elediğinizde olasılıksız da olsa geriye kalan şey gerçektir’ demişti Sherlock. Çocukların da başı döner. Zaman durabilir bazen. Kafamız bizi kendi peşinden sürükler mütemadiyen. Asıl görmemiz gereken ne varsa hayatta, iki adım gerisindeyizdir bazen, haberimiz bile olmaz.

İnanmalıyım.

What do you think?

0 Beğeni
Upvote Downvote

Bir cevap yazın