in

Yüzleşme

Birkaç dakika önce öleceğimi tam olarak idrak ettim. Belki şimdi değil, beş dakika sonra değil. Belki önümde yıllar var, belki sabahı göremeyeceğim. Sonuçta eninde sonunda öleceğim.

Herkesin bildiği bir gerçek bu. Canlılar doğar, yaşar ve ölürler. Ama çok az insanın bunu tam olarak idrak ettiğini düşünüyorum.

Hem insan bir gün öleceği gerçeğiyle yüzleştiğinde midesinin vücudunu terk etmeye çalışmasını da beklemiyor. Hayatım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti olayını da en fazla tam ölürken yaşayacağım bir klişe olarak görüyordum hep. Tam olarak hayatım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti ama ilginç biçimde. Sonuç olarak kendimi fazla harcamışım ama geçmişe yapacak bir şey yok.

Tüm dünyanın toplu olarak ölümle burun buruna geldiği günlerdeyiz. Daha önce kaybettiğim insanlar oldu. Her gün televizyonda daha çok insanın öldüğünü dinliyoruz. Ama ölümün gerçekliği televizyon karşısında oturup boş boş telefonla oynadığım anki kadar çarpmamıştı yüzüme. Tam o an yeni bir haber duyduğumda olmadı üstelik.  Birdenbire acı gerçekle yüzleştim. Acı gerçek ne demekse artık.

Git gide konudan sapan bir iç dökme oluyor. Ama iç dökmelerin olayı bir konu olmaması değil mi zaten? Aklımın ipini kaçırıyormuşum gibi hissediyorum.

Ölüp toprağa karışmak, yok olmak. Tam şu an öteki dünyaya inanabilmeyi isterdim. Yok olmak ödümü koparıyor. Bir daha gülemeyecek olmak, sevemeyecek olmak. Renkleri görememek, dört ayaklı çocuklarımı sevememek…

Ne kadar dolu dolu yaşarsam yaşayayım hep bir şeyler eksik kalacak. Hep seçmediğim bir seçenek olacak. Geri dönüşü yok. Mutlak son. Puf! Hayatım bir balon gibi sönecek. Bu düşünce bile nefes alamama hissine yol açıyor.

Dönüp kırdığım insanlara bakınca ne kadar çok kişinin gönlünü alsam da mutlaka kalbi kırık bıraktığım birileri olacak. Öteki dünyaya inanmayan biri için saçma bir düşünce gibi geliyor bazılarına biliyorum. Karşılığı yoksa iyilik yapmanın anlamı ne? Halbuki ‘Karşılık beklenerek yapılan iyiliğin anlamı ne?’ olmalı soru bana göre.

Kalp kırarak yok olmak mı yoksa kalbim kırık yok olmak mı daha çok korkutuyor beni bilmiyorum. Ölümden sonra kalp kırıklığı da hissedilmeyeceğine göre ikincisinden korkmama gerek yok aslında. Yine de kalbim kırık, kalbimi kıran şeylere öfkeli yok olmak da istemiyorum saçma biçimde.

Daha önce hiç kendi ölümümü gerçekten düşünmemiştim. Saçma riskler alıp saçma kararlar verirken bile. Ölüm hep çok uzak bir kavramdı. Mezarlıkta durup mezar taşını okşarken de öyleydi, saçma bir şekilde yola atlayıp karşıya geçmeye çalışırken de.

Aslında durup bakında dedemin ölümünden sonra yola atlamak gibi saçma şeyleri bırakmıştım. Ki biraz daha düşününce gerçekten risk olabilecek hiçbir durumda yola atlamamıştım zaten.

Ki biraz daha düşününce kişinin kendi ölümünden korkmasının da bir mantığı yok. Yok olmuşken bir şeyleri özleyemez insan. Acı çekemez. Evet, mutlu da olamaz. Bunların hepsi için var olmak gerekli sonuçta. Daha da önemlisi o boşluğu da hissedemez, fark edemez. Puf! Sönen bir balon.

Geride kalanlar tüm acıyı çekecek olanlar. Ki o yüzden bugüne kadar kendi ölümüm beni hiç bu kadar dehşete düşürmemişti de sevdiğim insanlara bir şey olacak korkusuyla uykusuz kalmıştım. Şimdi dönüp bakıyorum da gerçekten korkmamışım hiç.

İşte bencillik. Farkına bile varmayacağın bir şeyden bu kadar korkmak. Ama belki de kendim için korkmuyorumdur. Geride kalanlar için korkuyorumdur sadece. Ne yazık ki içten içe bunun da yalan olduğunu biliyorum. Evet, geride kalanlar için de korkuyorum. Ama yok olma fikri…

What do you think?

2 Beğeni
Upvote Downvote
Sarı Yazar

Written by Ezgi Esra Durğut

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. Hayatta yazmaktan başka çıkış bulamayanlardan, kelimelerle sığınak yapanlardan. Herkes kadar yalnız, herkes kadar kalabalık bir kaç cümleden ibaret.

Bir cevap yazın

Bir Yorum

  1. Bir varmış bir yokmuş misali hayat..
    Bir vardın.. bir yoksun Ezgi..
    adın kalır geriye.. anın kalır geriye..
    bir süre..
    sonra.. sonrası yok işte..
    ne sen bilebilirsin.. ne de senden sonrakiler bilebilecek..

    ve yok olma fikri..
    çekilen acıların yanında hoş bir serap gibi değil mi..
    peki ya hiç mutlu olmadın mı..
    mutluluklarınla birlikte düşününce içi kararıyor insanın değil mi..
    ….
    uzun tutmamaya çalışırsam.. ya hiç var olmamışsak diyorum ben kendi kendime.. çektiğimiz acılar da tattığımız sevinç dolu anlar da önemini yitiriyor.. ve gülümsemeye bakıyorum ben.. elimden geldiğimce.. (pek beceremesem de) deniyorum..
    ve biliyorum sen de deniyorsun..
    böyle bir iç döküşün altına son olarak göz yaşlarını dikkatli harca demek istiyorum.. onlar da yok oluyorlar..